Cumartesi, Temmuz 27, 2024

Yaşlılıkta Cinselliğin Akibeti

-

Yaşlılık Nedir?

“Yaşlılık; genel anlamda bireyin fiziksel ve bilişsel fonksiyonlarında gerileme, sağlığın, gençliğin, güzelliğin, üretkenliğin, rol ve statünün, sosyal yaşantının, sosyal desteklerin ve cinsel yaşamın azalması ya da kaybı gibi döneme özgü pek çok sorunun yaşandığı bir kayıplar dönemi olarak tanımlanabilmektedir.” (Softa, 2015; akt: Karakartal, 2020).

Yaşlılık tanımdan da anlaşılacağı ve toplumsal söylem içerisinde de bilineceği üzere “kayıp” üzerine konumlanan bir dönem olarak görülmektedir. Oysaki her dönemin Erikson bağlamından düşünüldüğünde belirli kazanç ve kayıpları söz konusudur. Yaşlılık döneminde sadece kayıplara odaklanmak depresif ruh halini de beraberinde getirebilmekte ve kayıplar daha da katmanlaşarak rahatsız edici bir hale gelebilmektedir. Bedensel güç ve işlevde azalmalar olmakta, bu azalmalar psikolojiyi etkilemekte ve bu zaten beklenen bir süreç olarak görülmektedir. Kayıpların gün yüzünde olması yaşlı bireyi toplumda da ötekileştiren bir konuma getirerek bireyin işlevsellik bakımından eksik hissetmesini tetikler niteliktedir. Burada belirtilen kayıpların oluşu, kayıplara çok fazla odaklanmanın depresif hali beraberinde getirişi, toplumsal açıdan ötekileştirilme ve işlevsellik bakımından eksik hissettirilme yazı süresince bahsedilecek olan yaşlılık döneminde cinselliğe atıf yapmaktadır.

Cinsellik Nedir?

“Cinsellik hayat ömrünüzü uzatmaya yaramaz, ama yaşama isteğini arttırır.” (Özden, 2018). Özden (2018)’in de belirttiği üzere cinsellik; keyif veren, keyfiyetten ortaya çıkması beklenen ve keyifli bir yaşam sürmek için de yaşam isteğine etkisi olan bir kavramdır.

“Cinsellik, bireylerin toplumsal kimliklerini ve rollerini, cinsel yönelimlerini, zevk, sevgi, yakınlık ve üremelerini kapsayan hayatın en doğal ve temel yönlerinden biri olarak tanımlanmaktadır. Aslında cinsellik, samimiyet olarak bilinen daha büyük bir kavramın parçasıdır.” (Haesler, Bauer ve Fetherstonhaugh, 2016; akt: Reyhan, Özerdoğan ve Arık, 2018).

Cinselliğin her yaşta görüldüğü bilinmekte ancak yaşanma biçimi, şehveti ve şefkati bakımından yaşla birlikte değişmekte, gelişmekte olduğu düşünülmektedir. Bu değişim, yazı süresince bahsedilecek olan cinselliğin şehvetli halinden şefkatli bir yakınlaşmaya nasıl dönüştüğüne atıf yapmaktadır.

Yaşlılık Döneminde Cinsellik

Yaşlılıkta cinselliğin boyutları farklı ve daha geniştir, ileri yaşlarda cinsellik; birlikte rahatlama, gevşeme, bir haz paylaşma ve karşılıklı alışverişi sürdürme amaçlarına daha çok yönelik olmaya başlar. Cinsel birleşme artık aile oluşturmak, çocuk doğurmak gibi bir nedenden dolayı yaşanmaz, bu durum bireylere bir çeşit özgürlük duygusu getirir. O güne kadar birbirlerine bu şekilde yönelme fırsatı bulamamış eşler, kendilerini ve birbirlerini yeni baştan keşfedebilirler.” (Parke, 1991; akt: Aksu ve Şirin, 2007).

Bu bağlamda düşünüldüğünde, yaşlılar cinsel hayatları bakımından gerilememekte sadece yaşanan cinsellik değişmekte ve zamanla birlikte kendi bedensel sağlıklarına göre uyumlanmaktadır. Yaşlılıkta cinsellik sadece penetrasyonla sınırlandırılmamakta, cinselliklerini uyarlama ve yeniden tanımlamaktadırlar (Wylie, Wood ve McManus, 2013).

Genel olarak toplumsal açıdan bakıldığında yaşlıların cinsellik yaşamadığına, yaşamalarının “normal” olmadığına ya da bu durumun komik veya iğrenç olduğuna dair yanlış düşünce kalıpları söz konusudur (Chapman, 1999; akt: Karakartal, 2020). Bu durum yaşlı bireylerin cinsel sağlık kapsamında hizmet almalarının önünde bir engel teşkil etmektedir.

Ülkemizde cinsel mitler bakımından en çok inanılan mitler incelendiğinde yaşlıların cinsel ilişkide bulunmasının uygun olmadığına dair mitin yaygın olduğu belirlenmiştir (Özmen, 1999; akt: Karakartal, 2020).

Cinsellik daha çok yoğun duygular, şehvet, yüksek hormon düzeyi ve belki de fiziksel engellerin az olmasından dolayı pornografik hareketlerin imkânından kaynaklı ergenlik ve yetişkinlik dönemine ait bir kavrammış gibi ele alınmaktadır.

Oysaki gelişim dönemine bakılmaksızın cinsellik kapsamında değişmeyen durum “ilginin azalmamasıyla birlikte keyfiyetin hep devam etmesi” olarak düşünülmelidir. Zamanla ilerleyen yaşın getirdiği fiziksel, biyolojik engeller söz konusu olabilmekte ancak cinsellik yaşamanın önündeki engel olarak görülenin “cinsel eş eksikliği” ve “toplumsal mitlerin yaşlıları etkilemesi” olabileceği gözden kaçmamalıdır.

Yapılan çalışmalar 70-80 yaşlarında da cinsel olarak yaşlıların aktif olabileceğini göstermiştir (Mahieu, Casterle ve Acke, 2016;  DeLamater, 2012; akt: Reyhan, Özerdoğan, ve Arık, 2018).

Sıklığında, içeriğinde ve buna bağlı olarak performansında değişim, söz konusu olan yaşlıların cinsel hayatlarında aktif olmasının önünde engel olacak sebepler olarak görülmemektedir. Yaşlılıktaki cinselliğin yitirilen bir durum olarak nitelendirilmesindense azalan performans olarak ele almanın çok daha net bir tanım olabileceği düşünülmektedir (Erol, 2010; akt: Ören, Kızıltepe ve Özekes, 2016).

Yaşlılıkla birlikte gelen erkeklerde erken boşalma, erektil disfonksiyon; kadınlarda cinsel istek kaybıyla birlikte orgazm olmada zorluk ve vajinal kuruluk meydana gelmektedir. Kadınlarda ayrıca menopozun olması, rahim boynu ve rahmin küçülmesiyle birlikte vajina duvarlarının incelmesi gibi menopozla görülen değişimler genital duyarlılığı azaltmakta bu durum da orgazmı negatif şekilde etkilemekte ve cinsel ilişki esnasında ağrıya sebep olmaktadır. Testosteron erkeğin cinsel organındaki fonksiyonları önemli düzeyde etkileyen bir hormondur ve belirli bir düzeyde zamanla azalması da andropoz terimini tanımlayarak erkekteki yaşla gelen cinsel aktivitenin fizyolojik faktörünü açıklamaktadır (Nicolos, Laumann, Glasser, Moreira, Paik ve Gingell, 2004; akt: Ören, Kızıltepe ve Özekes, 2016).

Belirtildiği üzere fizyolojik faktörler cinsel hayatı etkilemekte ancak sonlandırmamaktadır. Yaşlılıkta depresyon gibi önemli bir faktörün varlığı her koşulda değerlendirilebileceği gibi cinsellikteki aktifliği de etkilemektedir.

Kayıp, acı ve yas dönemi olduğu negatif bir biçimde toplumsal söylemde de yerini alan yaşlılıkta daha çok keyif, haz, kazanç gibi pozitif duyguların hakim olduğu cinsellik söylemde ve düşlemde bağdaşamamaktadır. Bu sebeple depresif duyguların perçinleştiği yaşlılık döneminde cinsellik ötelenmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken fiziksel yetersizlik değil psikolojik etkinin fizyolojideki durumudur. Kadınlar açısından bakıldığında kültürel kod olarak kadın cinselliği daha çok üreme ve aile oluşturma kavramlarından meydana gelmektedir. Menopoz gibi üremenin önündeki engel oluşumu kültürel bağlamda kadının cinsel hayatının sonlanması anlamına geldiğini düşündürtmektedir. Oysaki üreme riskinin ortadan kalkması çok daha rahat bir cinsel hayatı beraberinde getirebilmektedir.  

Yaşlı bireyler toplumsal söylem, kültürel kodlar, fizyolojik problemlerin de dışında yaşadıkları ortam bakımından da kısıtlanmaktadırlar. Özel alana dair mahremiyet her yaş için önemlidir, yaşlı bireyin bakımlarını tek başına yerine getiremiyor oluşu birey olarak özel alanının ihmalini haklı kılmamaktadır. Cinsel hayatın önündeki engellerden biri de bu bağlamda özel hayatın önündeki mahremiyete dair eksikliktir.

Yaşlıların cinsellikten önce mahremiyete ihtiyaçları vardır, mahremiyet cinselliği de beraberinde uygun kılmaktadır (Barbara, 1974).

“Öte yandan, yaşlı kişiler karşı cinsle ilişkide nazik olmayı, sevecen bir aşkı orgazmdan daha önemli bulmaktadırlar. Cinsel etkinlik bir tutku konusu olmaktan çok bir yakınlık anlatımı olmaktadır. Orgazmın gücü ya da sayısı değil, birlikte olmak, birbirini sevmek ve birbirine dokunmak önem kazanmaktadır. Yaşlı çiftlerin çoğu, düzenli cinsel etkinlikleri sürsün ya da sürmesin evliliklerini mutlu bulmaktadırlar.” (Onur, 2017).

Bulunulan gelişim döneminden ziyade, cinsellik kavramına dair beklentilerimizi düşünmemiz süreç için daha bilinçli ve kabul edilebilir durumları beraberinde getirebilmektedir. Cinsellik algısının hep yüksek performans ve orgazm olarak düşünülmesi yaşlılar için imkanı olmayan bir durum olarak görülmektedir. Oysaki yukarıda da belirtildiği gibi yetmişli yaşlarda da aktif bir cinsel yaşamın olması mümkündür. Cinsellik yitirilmemekte sadece performansta azalma yaşanmakta bu durum da kendilerinden daha genç bireylerde cinselliğin bitişi anlamına geldiği düşünülmektedir. 

İnsan, biyopsikososyal bir canlıdır. Fiziksel değişimler, hastalıklar, depresif ruh hali, sosyal statünün kaybı, akran kayıpları, yaşlılığa dair mitler bu dönemde meydana gelen kayıplar olarak görülmektedir ancak bunların varlığı hayatın durduğu veya büyük sekteye uğrayacağı anlamına gelmemektedir.  Çünkü yaşlılık belirli bir sorumlulukların da kaybıyla bir kazanca denk düşebilmektedir. Genel olarak, yaşam kayıpla ve kazançla bir bütündür. Ayten Alpman’ın da dediği gibi “…Yüzündeki çizgilerinle saçındaki beyazlarla benim için eskisinden daha güzelsin. Bırak varsın geçsin yıllar. Bitsin artık bu korkular. Her yaşın ayrı bir güzelliği var…”

 

KAYNAKÇA

Aksu, H. ve Şirin, A. (2007). Yaşlılık ve Cinsel Yaşam. Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi, 23, 243-253.

Barbara, S. (1974). Sexuality in Old Age. Journal of the American Geriatrics Society, 22(10),440-442.

Hofman, P. (2012). Yeni Bir Başlangıç: Emeklilik Keşifler, İmkanlar, Fırsatlar. İletişim Yayınları.

Karakartal, D. (2020). Yaşlılıkta Cinselliği Etkileyen Psiko-Sosyal Faktörler. Uluslararası Beşeri Bilimler ve Eğitim Dergisi, 6(13),118-127.

Onur, B. (2017). Gelişim Psikolojisi: Yetişkinkik- Yaşlılık- Ölüm. İmge Kitabevi.

Ören, M., Kızıltepe, R., ve Çengelci Özekes, B. (2016). Yaşlılıkta Cinsellik. Ege Tıp Dergisi, 55, 38-44.

Özden, P. D. (2018). Yaşlanmanın Psikolojisi ve Psikopatolojisi. Nobel Akademik Yayıncılık.

Reyhan, F., Özerdoğan, N., & Arık, E. (2018). İhmal Edilen Bir Konu: Yaşlılıkta Cinsellik. Sağlık Bilimleri Dergisi, 27(1),76-79.

Schmid, W. (2019). Sakin Olmak, Yaşlanırken Kazandıklarımız. İletişim Yayınları.

Villa, F. (2010). Yaşlılık Gücü. Bağlam Yayıncılık.

Wylie, K. R., Wood, A., & McManus, R. (2013). Sexuality and old age. Bundesgesundheitsblatt-Gesundheitsforschung-Gesundheitsschutz, 56(2), 223-230.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Son yazılar

Estetikten Öğrenmeye: Ruhsallıkta Boşluğun İzleri

Yüzünü uzak tut biraz Dünya geçiyor olanca görkemiyle Göremiyorum Yüzünü yakın tut biraz Dünya geçiyor olanca görkemiyle Tat alamıyorum -Şükrü Erbaş Her deneyim anlardan oluşur. Nitekim...

Varoluşsal Nasır

“Vahşet gömülmeyi reddeder. Halk arasındaki inanışlar Hikayeleri anlatılana kadar Mezarlarında yatmayı reddeden Hayaletlerle doludur.” Judith Herman, Travma ve İyileşm Bizim kültürümüzde kötü haber tez yayılır,...

Nasıl Görünüyorum?

İnsan nasıl göründüğünü görebilmek için başka gözlere ihtiyaç duyar. Başka gözler, çok uzakta değil, kısa bir göz mesafesinde, yakındadır....

Kendini Arayan Gafil

                        “Kim korkmamıştır otururken kendi kalbinin perdelerinin önünde?Rilke Bu yazı, sözlerini Ahmet Ali Arslan’ın...

Psikanalitik Aile Terapisi

Psikanalizin felsefi alt yapısı kişinin öznelliğinin ve bireysel öyküsünün altını çizer. Ancak psikanalitik kuram kişinin ruhsal gelişimini yakın çevresi,...

Kutsal ve Söz

Aslen sözcükler birer sihirdi. Günümüzde bile söz eski sihir gücünün çoğunu muhafaza etmiştir. İnsan insanı sözle mutlu edebilirken yine...

Narsisistik Füzyon Talebi Olarak Haset

Aman ha! iyiliğini, güzelliğini, zenginliğini, başarını,sağlamlığını gösterme; haset edilirse yıkıma uğrar. Nazar, nesnelerin kendilerine ait güzelliği, ihtişamı, iyiliği sergilemelerine karşılık;...

Kohut’a Kısa Bir Giriş

1913 yılında Viyana’da dünyaya gelen ve psikanaliz serüvenini Chicago Psikanaliz Enstitüsü’nde sürdüren Heinz Kohut, kuramsal farklılıklardan dolayı yollarını ayırana...