Pazar, Ekim 13, 2024

Kendini Arayan Gafil

-

                        “Kim korkmamıştır otururken kendi kalbinin perdelerinin önünde?
Rilke

  • Bu yazı, sözlerini Ahmet Ali Arslan’ın yazdığı ve Eda Sena Şenceylan ile birlikte seslendirdikleri “Zeytin Ağaçları” şarkısının, psikanaliz ve kendi çağrışımlarım ışığında bir incelemesidir.

Parman (2021) analiz sürecini “Analiz bir binanın yapılmasıdır. Söz konusu olan bir insanın yeniden yapılandırılmasıdır.” şeklinde açıklıyor. Bu yapılandırma ve yeniden inşa sürecinde temel bazı yapı taşları kişide baki kalacaktır; çünkü ruhsallık, sil baştan inşası mümkün olmayan bir yapıdır. Ancak, içerideki duvarların renginden, yaşam kaynağı olan güneş ışığının içeriye girebilmesi için yeniden tasarlanması gereken pencerelere kadar pek çok şey değişebilir, dönüştürülebilir. 

“İncir sütü gibi tatlı ve baygın

Bir yol vardı eskiden kaybettim kasten”

Kişinin kendine doğru yol alabilmesi, mevcut dinamiklerini nasıl tekrar tekrar yaşadığını fark etmesi gibi durumlar, sancılı ve belki de ıstırap dolu bir analiz yolculuğu ile mümkün olabilir. Nasio (2018), analizin tamamıyla etkili olması halinde, hastayı kendisi hakkında sahip olduğu görüşü değiştirmeye götürdüğünü söyler. Bu değişiklik süreci, analizi arzulayarak sürece başlamış bir analizanın ağzından dökülen kelimeler ile anlam buluyor gibidir: “bir yol vardı eskiden, kaybettim kasten…” O yol artık eskidir, eski yola yabancılaşırken bunca zaman tanıdık alanda kalmış olan semptom da yabancıdır artık.

Kişi analitik bir çalışma sürecinde, kurtulmak istediğini söylediği semptomundan ne kadar keyif aldığını ve adeta ona yapıştığını da keşfeder. Bu bağlamda yolun tatlı oluşu, erken döneme ait yeniden sahnelenen dinamiklerin bir yanıyla keyif verici olduğuna, baygın oluşu ise yine bu dinamiklerin ve beraberindeki savunmaların artık işlevsel olmayışına vurgu yapıyor gibidir.

Bu yeniden inşa sürecinde ruhsallığın içinden bazı eski parçalar çıkar, bu parçalarla vedalaşılır. Ve vedalaşılan her parçanın, bir zamanlar ilişkide olduğumuz ancak artık bizde olmayan nesneler gibi yası tutulur. O yol artık eski bir yoldur ve kasten kaybedilir. Analizi arzulayarak, değişime kapı açabilmek için eskileri kasten kaybederek… 

Gönül sılasına tam kavuşurken

Ölmek korkusu mudur terk eyledim ben

TDK’ye göre “kişinin doğup büyüdüğü ve özlediği yer” anlamı taşıyan sıla kavramı, kişinin bastırdığı arzusunun orada yaşamaya devam ettiği, bastırmasından sebep ise yüzeye getiremediği için özlem duyduğu bilinçdışı alanı tanımlar gibidir. Peki tam kavuşulacakken terk edilmesi nedendir?

            Arzunun doğasında tatmin olmamak ve arzulamaya devam etmek vardır. 

Schopenhauer (2013), “Her tatmin edilmiş arzu bir yenisini doğurur.” derken aslında arzunun sürekliliğini anlatmaya çalışıyor gibidir. Parman (2021)’ın aktarımıyla Lacanyen bir açıdan okursak, arzu doyum aramaz. O halde, “Ölmek korkusu mudur?” sözünden hemen sonra gelen ‘terk eyleme’ hali, kişinin, arzusunun imgesel olarak gerçekleşmek üzere olduğunu fark ettiğinde ölecek gibi hissetmesinden ve korkmasından kaynaklanıyor olabilir mi? Ve hatta gönül sılasına kavuşunca ölecek olan belki de kişi değil, arzunun ta kendisidir.

 Sevdiklerinin karnını bıçakla açıp

Kendini arayan gafil benmişim meğer

Kişinin kendisini ötekinin kendisini gördüğü gibi görebilmesi mümkün müdür? Yaşamımız boyunca kendi gerçek görüntümüzü değil, her daim bir aynadaki yahut bir görüntülü kayıttaki yansımamızı görecek ve bir kez olsun gerçekteki halimizi göremeden yaşama veda edeceğiz. Buradaki görüntü bir yansımadan ibaret olsa da kişinin kendine bakması bir görüntüden ibaret değildir. Ötekinin bakışında kendimizden bir iz görmek, bize nasıl baktığını izlemek müthiş bir arayıştır. Bu kendimizi aramaktır, kendimizi ötekinde bulmaya çalışmaktır. Lacanyen bakışla bu Büyük Öteki’nin alanına aittir ve bu bakış göz ile tanımlanan bir bakış değildir.

Kişinin anlam arayışından söz ederken varoluşunun kaynağını da düşünmeliyiz. Bebek önce zihne düşer. Doğmadan önce arzulanır, zihinde yeşerir, onun bedensel varlığından önce zihindeki imgesi üzerinden hayaller kurulur. Bu bağlamda Büyük Öteki, bebek dünyaya gelmeden önce onu tasarlayan, sonrasında da ondan bahseden ve onu özne kılan tüm ötekilerin tamamını içerir. Sevdiklerinin karnını bıçakla açıp kendini arayan gafil özne, aynadaki yansımasından daha fazlasına muhtaç olan, kendini bilmekle yükümlü hisseden ve bu uğurda Büyük Öteki’ne seslenendir. Yükümlü hissetmelidir; kendisine giden yolu keşfedemeden göçüp giden her ruh ara(ma)yışın ve bulamayışın huzursuzluğu ile ölmeyecek midir?

Yaram berem hepsi fora

         “Hep ıstırap çekeriz. Yaşam ve ıstırap beraber giderler.” (Nasio, 2018). Travmatik yaşantıların ardından miras kalan boğucu kederin kendini aynı diriliği ile hatırlatması, boğaza yapışarak nefesi keser gibidir. Kişiye yaşam boyu eşlik eden bu ıstırapları bastırmak yahut ötelemek ise nefes alabilmek için elzemdir. Ancak analiz sürecinde klasik tariflerden birine selam vererek söylemek gerekirse, halı altına süpürülenlerin gün yüzüne çıkması kaçınılmazdır. Halının altı, odaların köşeleri didik didik edilir ve ancak bu şekilde daha önce yok edilmeye çalışılmış ya da görmezden gelerek baş edilebilmiş meselelere yer açılabilir. Zaten, bir şey ile mücadele edebilmek için onu yok etmek yerine ona yer açmak gerekmez midir? Ve divandan tavana uzanan mesafe arasında bir söz duyulur: “yaram berem hepsi fora…

İçimdeki limanlara

Aşkımdan utanmadan yanaşmak varmış

İşte analiz, tam da bu ıstırapları kaldırabilmeyi mümkün kılan süreçtir. Analizde korkulan, suçlu hissedilen ya da utanılan yaşantılara, düşlemlere, arzuya yer açılır. Buradaki aşk, ilk nesne ile olan ilişki sahnesine üçüncünün girmesiyle yeşeren, annenin yanına babayı yerleştiren ödipal üçgene ait bir aşk da olabilir; semptomun ardındaki düşlem, düşlemin ardındaki arzuyu (Nasio, 2019) anlatan bir aşk da… Zihnimizde hangisi mümkün kılınırsa kılınsın; analizde, iç dünyadaki deli dalgalı denizi, geminin yanaşabileceği dinginlikte bir suya çevirerek kişiye kendi arzusunun sesini duyurmak mümkündür.

Öykünmek bi’ yandan dolunaylara

Tarifsiz eksiklikler hep bir kıymıkla

Lacan’a göre eksik ile arzu paraleldir (Fink, 2020). Arzu eksiklikten doğar. Dolunayın tamlığına imrenirken bir kıymık kadar küçük bir varlıkla eksik kalmaya devam etmek arzuyu mümkün kılar. Dolayısıyla eksikten arınarak tamamlanmak demek, arzunun öleceği düşüncesini doğuruyor olabilir mi? Nitekim yine Lacan, suçlu olunabilecek tek şeyin arzunun peşini bırakmak olduğunu söyler. Bundandır ki, arzunun ölmesinden korkarak gönül sılasını terk eyleyen özne, tarifsiz eksikliklerin hazzını, yani arzusunu daim kılmasının hazzını sürer.

Son olarak, vedayı ve yası mümkün kılabilmek için bir ezgi ve sözler bütünü yaratmak müthiş bir yol gibidir. Yazar Ahmet Ali Arslan’ın yazarken ne hissettiğini bilemiyorum ancak bende hatrı sayılı bir zamandır uyandırdığı tüm bu düşünce ve duyguları nihayet kaleme alabildiğim için şarkıyı bir kez daha dinleyerek yazıma veda ediyorum.

KAYNAKÇA 

Fink, B. (2020). Lacancı Özne (K. Güleç, çev.). Encore Yayınları.

Nasio, J. D. (2018). Psikanalizin Yedi Temel Kavramı (Ö. Soysal ve M. Erşen, çev.). İmge Kitabevi.

Nasio, J. D. (2019). Evet, Psikanaliz İyileştirir ( Z. Yaşar ve Ö. Soysal, çev.). Yakın Kitabevi.

Parman, T. (2021). Psikanalizi Yazmak. Yapı Kredi Yayınları.

Rilke, R. M. (2021). Bütün Şiirlerinden Seçmeler (A. Cemal, çev.). İş Bankası Kültür Yayınları.

Schopenhauer, A. (2013). Hayatın Anlamı (A. Aydoğan, çev.). Say Yayınları.

Önceki İçerikPsikanalitik Aile Terapisi
Sonraki İçerikNasıl Görünüyorum?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Son yazılar

Estetikten Öğrenmeye: Ruhsallıkta Boşluğun İzleri

Yüzünü uzak tut biraz Dünya geçiyor olanca görkemiyle Göremiyorum Yüzünü yakın tut biraz Dünya geçiyor olanca görkemiyle Tat alamıyorum -Şükrü Erbaş Her deneyim anlardan oluşur. Nitekim...

Varoluşsal Nasır

“Vahşet gömülmeyi reddeder. Halk arasındaki inanışlar Hikayeleri anlatılana kadar Mezarlarında yatmayı reddeden Hayaletlerle doludur.” Judith Herman, Travma ve İyileşm Bizim kültürümüzde kötü haber tez yayılır,...

Nasıl Görünüyorum?

İnsan nasıl göründüğünü görebilmek için başka gözlere ihtiyaç duyar. Başka gözler, çok uzakta değil, kısa bir göz mesafesinde, yakındadır....

Kendini Arayan Gafil

                        “Kim korkmamıştır otururken kendi kalbinin perdelerinin önünde?Rilke Bu yazı, sözlerini Ahmet Ali Arslan’ın...

Psikanalitik Aile Terapisi

Psikanalizin felsefi alt yapısı kişinin öznelliğinin ve bireysel öyküsünün altını çizer. Ancak psikanalitik kuram kişinin ruhsal gelişimini yakın çevresi,...

Kutsal ve Söz

Aslen sözcükler birer sihirdi. Günümüzde bile söz eski sihir gücünün çoğunu muhafaza etmiştir. İnsan insanı sözle mutlu edebilirken yine...

Narsisistik Füzyon Talebi Olarak Haset

Aman ha! iyiliğini, güzelliğini, zenginliğini, başarını,sağlamlığını gösterme; haset edilirse yıkıma uğrar. Nazar, nesnelerin kendilerine ait güzelliği, ihtişamı, iyiliği sergilemelerine karşılık;...

Kohut’a Kısa Bir Giriş

1913 yılında Viyana’da dünyaya gelen ve psikanaliz serüvenini Chicago Psikanaliz Enstitüsü’nde sürdüren Heinz Kohut, kuramsal farklılıklardan dolayı yollarını ayırana...