İnsan yavrusunun; rahim içindeki mırıltıların ve düşlemlerin tutarlılık arz eden kucağından, tekinsizliğin çan sesi ile gümleyerek birden vuran yaşamda kalmaya yönelik telaşlı ihtiyacı, açlıkla ilişkili olarak varlığa çıkar.
Açlığın Nesnesi/ Sevginin Nesnesi
Açlık, kişi için var olmanın coşkusu ve yaşamda kalmanın acısının birleşeceği temel duygulanım düzeneğinin oluşması için ilk atılım görevini görür. Açlığın nesnesinin besin olması ile bilinçdışında birincil sevgi nesnesi ile daima eş düşlemlenir (Freud, 2000). Besin ile birincil sevgi nesnesi; hem preödipal, kendini nesneye yönelik özdeşimler ve içe alımlarla var etme girişimleri ile (Klein, 1946) hem de ödipal, var olan özdeşimlerin tekrar aşk-nefret ilişkisi bağlamında ele alınması olarak (Freud, 1971), birlikte nesneyi ve özneyi biçimlendirirler.
İlk Saldırı: Canlılığın İfadesi
Bebek, kendi gereksiniminin güdüsü ve annenin bebeğe yanıtının eş zamanlılığı doğrultusunda nesneyi kendisi yaratıyor gibi algılar. Aslında bebek “yaratıyor olduğu” nesnesini tekrar tekrar test etmek ve tüm güçlülük yanılsamasının verdiği sarhoşlukla mest olabilmek, bir yandan nesneden doyum da elde edebilmek için nesneyi yaratıyor olma yolunda kendi canlılığının ifadesi olarak saldırgandır (Winnicott, 1945).
Bebek, Klein’ın ifade ettiği üzere nesneyi yıktıktan sonra suçluluk ile kendilik üzerinden nesneyi onarmaya çalışmaya gereksinim olmadan, kendi yaratıcı potansiyeli bağlamında, yıkıcı olmayan bir saldırganlıkla motive olabilir (Ogden, 1968).
Yıkıcı olmayan bir saldırganlık / canlılığın ifadesi olan saldırganlık ile bebek, nesneye saldırısının ardından nesnenin sağ çıkmasını coşku ve sevinçle karşılar(Winnicott, 1971). Böylelikle nesneyi kendinden ayırabilmek için bebeğin önce ona saldırıp yok etmesi sonra yok olmadığı için onu kutlarcasına sevinç duyması gerekecektir. İlginçtir ki bebeğin tümgüçlülüğünü pekiştirmeye yönelik girişimi aynı zamanda tümgüçlülüğünün kaybı olarak deneyimlenerek (Winnicott, 1971) kısmi nesnelerden bütüncül bir var oluşa çıkması (Klein, 1957) için ilk sıçrayış olacaktır.
Bebeğin saldırgan girişimleri, memenin gelme eş zamanlılığını riske atması nedeni ile, -zamanla parça memeden bütünsel annesel nesneye geçişte- asıl endişe annesel nesnenin ulaşılabilir olup olmaması (Mahler, 1975) haline gelerek tümgüçlülük ile yer değiştirmesine yol açar.
Saldırganlık: Annesel Nesne İçin
Annesel nesnenin bebek tarafından sevilmenin acısını çektiği (Winnicott, 1974) aşikardır. Sevilmenin yıkıcılığını; bebeği doyuramaması, bebeğin açgözlü taleplerini karşılamakta zorlanması olarak nesnenin kendisini tükettiği şeklinde deneyimleyerek, kendi işlevini bebek üzerine yansıtarak anlaşılma, bakım alma talebini ondan bekler (Bion, 1962). Böylelikle anne kendi döngüsünden sağ çıkamaz ve tam da burada annenin sağ çıkamaması; saldırganlığı, hem anne hem bebek için yıkıcılaştırır (Winnicott, 1974).
Kendisinin canlılık ifadesinin yıkıcı sonuçlarını bir bir deneyimleyecek olan bebek için temel endişe “annesel nesneye ulaşamamak” olmuştur (Mahler, 1975). Böylece bebek, annesel nesneye tutunabilmek için yıkıcı içe alım yollarının büyüsel dönüşümüne başvurarak, içeriden dışarıya ve dışarıdan içeriye çıkmaz bir yolla karşılaşıp “geriye/ içeriye dönerek” içeriden içeriye şeklinde bir içsel nesne ilişkisi kurup kendi içindeki annesel nesne temsiline tutunur (Fairbairn, 1952).
Annesel Nesnenin Libidinal Ulaşıla- Bilir/Maz Oluşu
Annesel nesnenin libidinal ulaşılabilirliği; annenin dikkatini, yakınlığını, canlılığını içerir. Aynı zamanda bebeğin annesel nesneden doyum alabilme ve annesel nesneye haz verebilme talebinin yanıtıdır (Mahler, 1975).
Bebeğin yardımcı benliği olarak işlev gören ve görecek olan annesel nesnenin, ‘nesne karşısında dayanamamış ve kötü hale gelmiş’ olması halinde bebek, kendi yıkıcılığının sonuçları ile ilk kez karşılaşmış olur. Bu şoku artık ihtiyaçlarının karşılayamayacak olması görünümünde yaşasa da henüz bir özne olmayan bebek için nesnesiz bir çölden özne olmaya çıkabilmek, kolay olmayacaktır (Winnicott, 1974).
Böylelikle bebek, hayat kurtarıcı, büyülü ve aynı zamanda oldukça yıkıcı bir biçimde nesneyi kötü olarak içeri almamak için elinden geleni yapacaktır. Bunu nesneye yapışarak veya nesneyi idealize ederek, değersizleştirerek veya nesneden geri çekilerek veya tamamen nesnenin olmadığı bir alan yaratarak; genetik yapısı, çevresi ve kaderi nereye kapı açıyorsa oraya açılarak (Masterson, 1985), yaşama tutunmayı deneyecektir.
Nesneden Geri Çekilme İle Yaşama Tutunmak
İçeride biri var
Canlı olmaya devam etmek için canlılık kırıntılarını görmeye muhtaç olan bebek için dışarıda canlılık, tepkisellik olmadığında hayatta kalabilmek uğruna içeri yönelim başlayacaktır (Fairbairn, 1952). Bebek içeriye, içeride sağlam, tutarlı nesneler olduğu için yönelmez. Aksine birincil nesnesini dışarıda iyi tutabilmek için kendilik parçasını kötü ve zalim olarak içe alır. Böylelikle içindeki kötü kendilik parça birimini, iyi nesneye zarar veriyor şeklinde deneyimler. Sonuç olarak bebek, nesneyi, kendiliğinin parça temsilinin kötü hale gelmesi ile korumuş olur (Masterson ve Klein, 1995).
Şizoid örgütlenme, kendi içindeki sevgi tarafından yaralanan annesel nesneyi, yaralamadan nasıl seveceği hakkında hiç bir çıkar yol bulamaz. Böylelikle kötü nesneye olan sevgisininde ısrarcı olarak, kendini boşluğa ve yokluğa düşmekten korurken nesneyi de tahrip etmekten korur (Fairbairn, 1952).
Sevmenin yıkıcılığını, Guntrip’e atıf yaparak içeride her şeyi içine alarak yok eden bir süpürge imgesi olması ile açabiliriz. (Kişi, nesneye duyduğu yakınlık ve temas özlemine yalnızca düşlemsel olarak izin verebilir. Aksi halde içeri alıp tüketecek, mahvedecek, zarar verecek, “yutacaktır” (Guntrip, 1968).
Ve böylece kişi, kendini nesneden tam anlamıyla geri çekebileceği bir alan yaratır. Kişi nesneye olan ihtiyacını, fantezi düzleminde gidererek narsistik bir duruş ile, bağımsızlığını kendine yetebilme olarak deneyimlemenin gururu içinde avunur.
Kişi yakınlık ihtiyacını, kendi kendine yetmesi ile “erdeme” dönüştürmüştür. (Masterson ve Klein, 1995).
Dışarıda Biri Var Mı?
Şizod örgütlenmenin sadistik, saldırgan, manipülatif, çocuğu mekanik olarak kullanan, orada olmayan ve kişinin bir türlü ulaşamadığı annesel temsili barındıran bir nesne temsili vardır (Masterson ve Klein, 1995).
Peki Kendilik Nerede Var Olacak?
Başlıkta “var olma denemeleri” olarak belirtmemin hizmet ettiği anlam da burada. Kişinin kendi içindeki yıkıcılık ve dışarıdaki “hiçlik, mekaniklik” arasındaki salınımı ile var olabileceği ara alanlar yaratmaya çalışmasına atıf yapıyorum. Kişi, işlevselliğin açtığı yolda, görevlerin mihenk noktalarını takip ederek yürürse ancak annesel nesnenin canlılığı hissedebildiğinden buralarda var olmayı dener. Denemeye de devam edecektir. Dışarıda bir şey olacağı umudu ile değil belki ihtiyacını tamamen yitirip kendi kendine yetebilmesinin vereceği o yalnızlık içindeki geri çekilmeyi, gururla yaşayabileceği bir yere ulaşma umudu ile.
Diğer patolojik kişilik örgütlenmelerinin bu yokluk, kuraklık içerisinde görülebilmek ve kendisinin görebilmesi uğruna kendiliği veya gerçekliği temsil eden nesneyi yakarak bir ateş tutuşturmaya çalıştıklarını; şizoid örgütlenmenin ise elinde kibrit olmadan karanlıkta yalnız başına oturarak, düşlemleri ile ve zaman zaman kendini ortamdan yalıtarak ısınmaya çalıştığını söyleyebiliriz. O boşluğa düşmemek için kendine ait olmayan düşlemle, kaynayan bir ara alanda kaldığını ve hayatın içine de hiçbir zaman girmediğini acısına temas ederek söyleyebiliriz.
KAYNAKÇA
Bion, W. R. (2015). Yaşayarak öğrenmek . (T. Güvenir, çev.). Bağlam Yayıncılık. (Orijinal eserin yayım tarihi 1962).
Fairbairn, W. R. D. (1952). In psychoanalytic studies of the personality. Routledge and Kegan Paul.
Freud, A. (2000). Çocuklukta normallik ve patoloji. (A. N. Babaoğlu, çev.). Metis Yayınları (Orijinal eserin yayım tarihi 1965)
Freud, S. (1917). Mourning and melancholia. (J. Strachey, ed. ve çev.). The standard edition of the complete psychological works of Sigmund Freud içinde (Vol. 14; s 243-258). Hogarth Press.
Guntrip, H. (2003). Şizoid görüntü nesne ilişkileri ve kendilik. (İ. Babacan, çev.) Metis Yayınları. (Orijinal eserin yayım tarihi 1968).
Klein, M. (1946). Notes on some schizoid mechanisms. International Journal of Psycho-Analysis, 27, 99-110.
Klein, M. (2014) Haset ve şükran. (O. Koçak ve Y. Erten, çev.). Metis Yayınları. (Orijinal eserin yayım tarihi 1957).
Mahler, M. S., Pine, F., ve Bergman, A. (2003). İnsan yavrusunun psikolojik doğumu. (A. N. Babaoğlu, çev.). Metis Yayınları. (Orijinal eserin yayım tarihi 1975).
Masterson, J. (1985). The real self: A development, self and object relations approach. Brunner/Mazel.
Masterson J. & Klein, R. (2013). Kendilik bozukluklarının tedavisinde yeni ufuklar. (M, Yöntem, N. Gazioğlu, çev.). Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları. (Orijinal eserin yayım tarihi 1995)
Ogden, T. H. (1968).The concept of internal object relations. İnternational Journal of Psychoanalysis.
Winnicot, W. D. (1945). İlkel duygusal gelişim. (D. Özer, P. Akgün ve S. Mizrahi, çev.). Psikanaliz Yazıları 23(2). Bağlam Yayınları.
Winnicott, D.W. (2013). Oyun ve gerçeklik. (T, Birkan, çev.). Metis Yayınları. (Orijinal eserin yayım tarihi 1971).
Winnicott, D. W. (1974). The fear of breakdown, International Review of Psychoanalysis.