Cumartesi, Temmuz 27, 2024

Anal Karakter Kuramı Üzerine Bazı Katkılar (1921)

-

Karl Abraham

Çevirenler: Faruk Gütmen ve Anjelika Hüseyinzade Şimşek

Bölüm XXIII

Günümüzde psikanaliz biliminin önündeki geniş alan, salt tümevarımsal araştırma çizgileri boyunca psikolojik bilginin hızlı bir şekilde arttığını gözler önüne seren sayısız örnek sunmaktadır. Bunlardan belki de en dikkat çekici ve öğretici olanı anal karakter kuramının geliştirilmesidir. 1908’de, nevrozlar psikolojisine yaptığı ilk katkılarından yaklaşık on beş yıl sonra Freud, “Karakter ve Anal Erotizm” başlıklı kısa bir makale yayımlamıştır. Bu makale, bir derginin yalnızca üç sayfasını kaplıyor ve hem yoğun bir ifadenin hem de temkinli ve anlaşılır bir özetlemenin bir modelini sunuyordu. Aralarında Sadger, Ferenczi ve Jones’un da bulunduğu çalışma arkadaşlarının giderek artan sayısı, kesinleşmiş bilgilerin kapsamının genişletilmesine yardımcı olmuştur. Anal erotizmin dönüşümünün sonuçları ile ilgili bu kuram, Freud’un libidonun erken pregenital örgütlenmesini açık bir şekilde belirttiği çalışması, “Obsesyonel Nevrozda Nefret ve Anal Erotizm”, üzerine Jones’un 1913’te yaptığı önemli sorgulamayı takiben beklenmedik bir önem kazandı. Obsesyonel nevroz semptomlarının, anal ve sadist bileşen dürtülerinin libidoya üstün gelmesiyle nitelenen gelişim evresine gerilemesi sonucunda oluştuğunu düşünmüştü. Bu, hem obsesyonel nevroz semptomatolojisine hem de bundan muzdarip kişinin karakteristik özelliklerine -sözüm ona “obsesyonel karakter”e- yeni bir ışık tutmuştu. Gelecekteki bir yayını tahmin ederek, melankolik veya manik ruh hallerine eğilimli insanlarda çok benzer karakter anomalilerinin bulunduğunu ekleyebilirim. Ayrıca sadistik-anal karakter özelliklerinin tam manasıyla incelenmesi, bizim için hâlâ çok esrarengiz görünen bu son bahsedilen hastalıkları araştırmaya başlamadan önce bir zorunluluktur. Bu çalışma esas olarak karakter oluşumundaki anal katkıların nelerle ilgili olduğu üzerinedir. Jones’un2 bu konudaki son muazzam çalışması, çok miktarda değerli malzeme sunmakta ancak sonuca varamamaktadır. Tek bir kişinin çalışması, görüngülerin çokluğunun ve karmaşıklığının hakkını veremez; kendi verilerine sahip her analist, bunları yayımlamalı ve böylece psikanalitik bilgi birikimine katkıda bulunmaya yardımcı olmalıdır. Aynı şekilde, aşağıdaki açıklamaların amacı, anal karakter özellikleri kuramını bu istikametlere doğru genişletmektir. Büyük kuramsal öneme sahip bir başka soruna da bu çalışmada sıklıkla değinilecektir. Şimdiye kadar, neredeyse bir alışkanlık meselesine mevzubahis olmuş her zaman birbiriyle yakın bir ilişki içinde bahsettiğimiz sadizm ve anal erotizm itkileri arasında var olan belirli psikolojik bağlantıları yarım yamalak anlamaktayız. Daha sonra bu sorunun çözümüne ileriki bir makalede yer vereceğim. 

Freud, anal karakterin ilk tanımında, bazı nevrotiklerin bilhassa öne çıkan üç tane karakter özelliği sergilediklerini söylemiştir; şöyle ki genellikle titizliğe dönüşen bir düzen sevgisi, kolayca cimriliğe dönüşen bir tutumluluk ve öfke dolu isyana dönüşen bir inatçılık. Freud; bu kişilerde bağırsakları boşaltma ve ürünlerinden alınan birincil hazza özellikle önem verildiğini, ayrıca başarılı bir bastırmadan sonra koprofililerinin ressamlık, modelleme ve buna benzer faaliyetlerden haz alarak yüceltmeye uğradığını ya da karşıt tepki oluşturma yoluyla özel bir temizlik sevgisi şeklinde ilerlediğini de saptamıştır. Son olarak, dışkı ve paranın veya diğer değerli eşyaların bilinçdışı eşdeğerliliğine dikkat çekmiştir. Diğer gözlemlerinin yanı sıra Sadger3 belirgin bir anal karaktere sahip kişilerin genellikle her şeyi diğer insanlardan daha iyi yapabileceklerine emin olduklarını belirtmiştir. Ayrıca karakterlerindeki bir çelişkiden, yani her şeyi son ana kadar erteleme eğilimiyle yan yana giden büyük bir direngenlikten* bahseder. 

Psikanalitik literatürde diğer yazarların yalıtılmış görüşlerini şimdilik göz ardı edeceğim ve Jones’un bu konudaki çok derin ve kapsamlı çalışmasına geri döneceğim. Bu yazardan herhangi bir noktada farklı olmadığımı önceden belirtebilirim ancak yine de açıklamalarının bazı açılardan güçlendirilmesi ve tamamlanması gerektiğini düşünüyorum. 

Jones, genellikle çocuğun temizlik alışkanlıklarının eğitimi olarak tayin ettiğimiz süreç içinde iki farklı edimi oldukça haklı olarak birbirinden ayrımsar. Çocuğa sadece bedenini ve çevresini dışkıyla kirletmemesi öğretilmemeli, çocuk aynı zamanda boşaltım işlevlerini düzenli aralıklarla yerine getirmesi için de eğitilmelidir. Diğer bir deyişle, çocuk hem koprofilinden hem de boşaltım sürecinde aldığı hazdan vazgeçmelidir. Ruhsal alandaki sonuçlarıyla birlikte bu çocuksu itkilerin çifte sınırlanma süreci daha fazla incelemeye tabi tutulmalıdır. 

Çocuğun ilkel boşaltım yönteminde, çocuğun poposunun ve alt tarafının yüzeyine idrar ve dışkı temas eder. Bu temas; onları bu süreçlere yönelik çocuksu tepkiden uzaklaştıran bastırmalara sahip yetişkinlere rahatsız edici hatta itici görünür. Yetişkinler, çocuğun libidosunun yarattığı haz kaynaklarını, tenindeki sıcacık idrar akışının ve sıcacık dışkı yığınının temasıyla haz veren duygular ürettiğini tahayyül edemezler. Çocuk, ancak bedeninin dışkıladığı ürünler soğuduğunda huzursuzluk işaretleri vermeye başlar. Bu, çocuğun daha ileriki bir döneminde dışkısını tuttuğunda aradığı hazzın aynısıdır. Ferenczi4, bu çocuksu eğilimin daha ileriki gelişiminin iç yüzünün izini sürmüştür. Üstelik unutmamak gerekir ki dışkıyı görme ve koklama hazzı da bu duygularla ilişkilidir. 

Boşaltım sürecinin ürünlerinden alınan hazdan ayrı gözetmemiz gereken bu kendine özgün haz biçimi, fiziksel duyumların yanı sıra bu edimin kazanımına dayanan ruhsal bir doyum içerir. Bu şartlarda çocuğun eğitimi, temizliğinin yanında boşaltımlarında da müsamahasız bir düzen gerektirdiğinden, bu durum çocuğun narsisizmini ilk defa önemli bir imtihanla karşı karşıya bırakır. Çocukların çoğu er ya da geç kendilerinden beklenen bu taleplere uyum gösterirler. Uygun durumlarda çocuk bir bakıma zorunluluktan bir erdem yaratmayı bile başarır; başka bir deyişle, eğiticilerinin gereksinimleriyle özdeşleşir ve bunu başarmaktan gurur duyar. Çocuğun narsisizminin birincil yarası böylelikle telafi edilir ve çocuğun bu kazanımıyla, kendine has özdoyum duygusunun yerine ‘uslu olmaktan’ yani ebeveynlerinin övgüsünden aldığı doyum geçer. 

Bütün çocuklar bu konuda eşit derecede başarılı olamazlar. Burada, daha sonra zaman zaman şiddetli bir şekilde patlak veren ilkel özerkliğe inatçı şekilde bağlı kalanların arkasına gizlenip kalmış bazı aşırı telafilerin olduğu gerçeğine özellikle dikkat çekilmelidir. “Uslu oluşları”, kibar tavırları ve itaatleri ile dikkat çeken ancak başkaldıran itkilerini bebekliklerinden beri boyun eğmeye zorlandıkları gerekçesiyle temellendiren çocukları (ve elbette yetişkinleri de) aklıma getiriyorum. Bu vakaların şahsına münhasır gelişim öyküleri vardır. Annesinin önceki ifadelerinin de kesinlikle yardımının dokunduğu hastalarımdan birinde, erken bebeklik dönemine kadar olayların seyrinin izini sürebilmiştim.

Hasta, üç kız kardeşin ortancasıydı. Çocuk, Hug-Hellmuth’un5 son zamanlarda aydınlatıcı bir şekilde tanımladığı bir ‘ortanca çocuğun’ karakteristik özelliklerini şaşılacak derecede açık ve noksansız bir şekilde ortaya koyuyordu. Ancak, yukarıda bahsedilen anlamda çocuksu özerkliğini iddia edebileceği en belirgin biçimle bağlantılı olan inatçılığı, son tahlilde çocukluğunun belirli bir durumuna gerilemişti. 

O doğduğunda ablası henüz bir yaşından küçükmüş. Yeni doğan bebek anneye hem kıyafetlerin yıkanması hem de banyo yapılması gibi iki kat fazla iş yükü çıkardığından, anne büyük çocuğunu temizlik alışkanlıkları konusunda eğitmeyi pek başaramamıştı. Hasta birkaç aylıkken, anne üçüncü kez hamile kalmış ve ikinci çocuğunun temizlik alışkanlıkları konusunda eğitimini hızlandırmaya karar vermişti, böylelikle üçüncü çocuk doğduğunda onunla çok fazla meşgul olmak zorunda kalmayacaktı. İhtiyaçların her zamankinden daha erken yerine getirilmesi konusunda çocuğundan kendince itaatkâr olmasını talep etmiş ve sözlerinin etkisini azarlayarak pekiştirmişti. Bu önlemler, usanmış anne için memnuniyetle karşılanan bir sonuca yol açmıştı. Çocuk, vaktinden anormal derece erken bir temizlik modeline dönüşmüş ve şaşırtıcı bir şekilde uysal bir hale gelmişti. Hasta büyüdüğünde, bir yanda bilinçli bir uysallık, teslimiyetçilik ve kendini feda etme isteği ile diğer yanda bilinçdışı bir intikam arzusu arasında sürekli bir çatışma içinde kalmıştı. 

Bu kısa açıklama, özellikle bu yaralar kalıcı ve sistematik bir yapıya sahip olduğunda ve çocuk ruhsal olarak hazır olmadan önce herhangi bir alışkanlığı erkenden edinmeye zorlandığında, çocukluk çağı narsisizmindeki erken yaraların etkisini ders niteliğinde ortaya koymaktadır. Bu ruhsal hazırlık ancak ve ancak çocuk başlangıçta narsisistik olarak bağlı olduğu duyguları nesnelere (annesine, vb.) aktarmaya başladığında ortaya çıkar. Çocuk bu kapasiteyi ancak bir kez kazandıktan sonra onu yetiştiren kişinin “iyiliği” için temizliğe dikkat eden biri haline gelecektir. Temiz olmak zamanından önce talep edilirse, çocuk bu alışkanlığı korku yoluyla edinmek zorunda kalır. Dolayısıyla çocuğun içsel direnci sürecek ve libidosu inatçı bir narsisistik takılma içinde devam edecek ve sevme kapasitesinde kalıcı bir bozulma ortaya çıkacaktır. 

Çocuğun psikoseksüel gelişimi için böyle bir deneyimin tam olarak anlamı, ancak narsisistik haz ile ilgili süreci ayrıntılı olarak incelersek ortaya çıkacaktır. Jones, çocuğun yüksek benlik saygısı ile boşaltım edimleri arasındaki bağlantı üzerinde durmaktadır. Kısa bir makalede6, çocuğun istek ve düşüncelerinin tümgüçlü olduğu fikrinin, boşaltımlarına bu türden bir tümgüçlülük atfettiği bir evreden ilerleyebileceğini göstermek için bazı örnekler gündeme getirmiştim. O zamandan beri edindiğim daha fazla deneyim, bunun sıradan ve tipik bir süreç olduğuna beni ikna etmiştir. Çocukluğundan bahsettiğim hasta, aldığı bu tür narsisistik hazzın örselenmesinden kuşkusuz rahatsız olmuştu. Daha sonra maruz kaldığı şiddetli ve acı verici yetersizlik duyguları, son tahlilde, çocuksu “megalomani”sinin zamanından önce gelişen yıkımına kadar gitmiştir. 

Çok büyük bir gücün işareti olarak boşaltımların bu türden görünümleri, normal yetişkinlerin bilincinde yadırganır. Ancak, bilinçdışında devamlılık gösterdiğinden çoğunlukla şaka yollu birçok günlük ifadede açığa çıkar; örneğin, klozetin oturağı genellikle ‘taht’ olarak gösterilir. Güçlü bir anal-erotik ortamda büyüyen çocukların çok sık duydukları bu tür karşılaştırmaları, anılarının sabit gövdesine dahil etmelerine ve daha sonra nevrotik düşlemlerinde kullanmalarına şaşırmamak gerekir. Hastalarımdan birinin, Alman milli marşını bu bağlamda okumaya yönelik zorlantısı vardı. Kendisini büyüklük düşlemlerinde Kaiser’in yerine koyarak, “tahtın görkeminde yıkanmanın”, yani kendi dışkısına dokunmanın “yüksek hazını” tahayyül ederdi. 

Bir defa daha dil bize, dışkılamaya değerinden fazla değer vermenin karakteristik örneklerini sunar. İspanyolcada kullanılan oldukça yaygın bir ifade, “regir el vientre” (“karnına sahip çıkmak”), kişinin bağırsaklarının işleyişinden duyduğu gururu gözler önüne açıkça serer. 

Çocuğun boşaltım sırasında duyduğu gururda ilkel bir güç duygusu olduğunu fark edersek, nevrotik kabızlığı olan hastalarda sıklıkla gördüğümüz tuhaf çaresizlik duygusunu anlayabiliriz. Libidoları genital bölge yerine anal bölgeyle yer değiştirmiştir ve sanki genital bir iktidarsızlıkmış gibi bağırsak fonksiyonlarının ketlenmesinden yakınırlar. Hareketlerinin hipokondriyak olan birini düşünelim, bağırsak iktidarsızlığından bahsetmesi kendisine cazip gelecektir. 

Bu gururla yakından bağlantılı olan şey, ilk olarak Sadger’in tanımladığı nevrotiklerin pek çoğunun, kendilerinden başka hiç kimsenin bunu yapamayacağı için her şeyi kendilerinin yapmak zorunda olduğu düşüncesidir. Tecrübelerime göre bu kanı, hasta kendisinin eşsiz bir kişi olduğuna inanana kadar çoğu zaman abartılır. Bu kişi kendini beğenmiş, kibirli ve diğer herkesi küçümseme eğiliminde olacaktır. Bir hasta bunu şu şekilde açığa vurmuştu: “Ben olmayan her şey pistir”. Bu nevrotikler sadece başka hiç kimsenin sahip olmadığı bir şeye sahip oldukları zaman haz alırlar ve diğer insanlarla paylaşmak zorunda oldukları zaman herhangi bir faaliyeti hakir görürler. 

Anal karakterde bir kişinin, gerçek veya varsayılan alanı üzerindeki gücüne yönelik her türlü dış saldırıya karşı duyarlılığı oldukça iyi bilinmektedir. Psikanalizin, yaşam tarzlarına bunu duyulmadık bir müdahale olarak gören bu tür kişilerde en şiddetli direnci harekete geçirecek olması gün gibi ortadadır. Bir hasta, “Psikanaliz benim işlerime burnunu sokuyor” şeklinde ifade etmiş ve dolayısıyla analistine karşı bilinçdışı pasif-eşcinsel ve anal bir tutum sergilemişti. 

Jones, bu sınıftaki pek çok nevrotiğin kendilerinin iş yapma sistemlerine inatçı bir şekilde sıkı sıkıya bağlı olduğu gerçeğini vurgular. Dışarıdan dayatılan herhangi bir düzenlemeye uyum sağlamayı tamamen reddederler ancak kendilerine ait belli başlı bir düzenlemeye karar verir vermez diğer insanlardan da uyum göstermelerini beklerler. Örnek olarak, ofiste kullanım için katı düzenlemelerin getirilmesinden veya muhtemelen belirli bir türdeki bütün ofislerin düzenlenmesi için bağlayıcı kurallar veya öneriler içeren bir kitabın yazılmasından söz edebilirim. 

Mesela, aşağıdaki bunun en bariz bir örneğidir. Bir anne, kızının gününü en ince ayrıntısına kadar düzenlediği yazılı bir program hazırlamıştı. Sabahın erken saatleri için kurallar şöyle düzenlenmişti: (1) Kalk. (2) Lavaboyu kullan. (3) Yıka, vb. Sabahları zaman zaman kızının kapısını çalar ve “Ne durumdasın?” diye sorardı. Kız, duruma göre “9” veya “5” şeklinde yanıt vermek zorundaydı. Bu şekilde anne planının uygulanışını sıkı bir şekilde takip edebiliyordu. 

Burada tüm bu sistemlerin sadece yaratıcısındaki düzen saplantısını değil aynı zamanda sadistik kökenli güç sevgisine de açıkça gösterdiğinden söz edilebilir. Anal ve sadistik itkilerin birleşimini daha sonra ayrıntılı bir şekilde değerlendirmeyi düşünüyorum. 

Burada, nevrotiklerin her şeyi dizinleme ve hizalama, çizelge halinde özetler oluşturma ve her türden istatistikle uğraşma konusundaki hazına gönderme yapılabilir. 

Ayrıca, başka bir kişinin bulunduğu herhangi bir talep veya istekle ilgili olarak aynı özgür iradeyi gösterirler. Bu durum kendilerinden kaka yapması istendiğinde kabız olan ancak daha sonra ihtiyacına uygun bir zamanda cevap veren bu çocukların davranışlarını aklımıza getirir. Bu tür çocuklar, “zorunluluğa” (çocuğun dışkılama ihtiyacına yönelik ifadesi) olduğu kadar aldıkları “komut”a (bağırsaklarını boşaltmaları söylenmiştir) karşı da isyan ederler; çocukların boşaltımı erteleme arzuları her iki komuta karşı bir çeşit kendilerini koruma aracıdır.

Dışkıyı bırakma, çocuğun bir şeyi “verdiği” veya “sunduğu” en erken biçimdir ve nevrotiklerde tanımladığımız verme konusundaki özgür irade çoğu zaman kendini gösterir. Bu doğrultuda, birçok durumda kendisinden talep edilen bir istek veya ricayı reddedecek ancak kendi seçme hakkını kullanarak bir kişiye güzel bir hediye verecektir. Çocuk için önemli olan karar hakkını korumaktır. Psikanalizlerimizde, bir kocanın, karısının talep ettiği herhangi bir harcamaya karşı çıktığını ancak daha sonra karısına ilk istediğinden daha fazlasını “kendi özgür iradesiyle” verdiğini sıklıkla görürüz. Bu adamlar, eşlerini mali açıdan daimi olarak kendilerine tabi tutmaktan haz alırlar. Kendi belirledikleri miktarlarda para vermek onlar için bir haz kaynağıdır. Bazı nevrotiklerde dışkılama ile ilgili buna benzer davranışlara rastlıyoruz, onlar bunların sadece refracta dosi* şeklinde gerçekleşmesine izin verirler. Bu erkek ve kadınların özgün bir eğilimleri vardır: yiyecekleri porsiyonlar halinde düşündükleri en iyi şekilde dağıtmak. Bu alışkanlık arada sırada tuhaf biçimlere bürünebilir. Örneğin, cimri yaşlı bir adam keçisini her bir tutam otu ayrı ayrı vererek beslerdi. Bu tür insanlar, başkalarında arzu ve beklenti uyandırmaktan ve daha sonra onlara küçük ve yetersiz miktarlarda vermekten hoşlanırlar. 

Nevrotiklerin bazıları, başka birinin talebine boyun eğmek zorunda kaldıkları durumlarda kişisel bir karar veriyormuş gibi görünmeye çalışırlar. Bunun bir örneği, en küçük miktardaki bir ödemeyi bile çekle yapmak eğilimleridir; bu şekilde kişi hâlihazırdaki banknotları ve madeni paraları kullanmaktan kaçınır ancak her durumda ‘kendi parasını’ var etmenin bir yolunu bulur. Böylece, yapılacak ödemedeki madeni para ne kadar artarsa ödemenin memnuniyetsizliği de o kadar azalır. Ancak burada başka güdülerin de etkin olduğunu açıkça belirtmek isterim. 

Her şeye kendi sistemlerini yerleştirmek isteyen nevrotikler, başkalarını eleştirirken abartmaya eğilimli olurlar ve bu kolaylıkla yozlaşarak daha sonra sadece kusur arama haline dönüşür. Sosyal hayatta hoşnutsuz kimselerin ana gövdesini oluştururlar. Ancak, Jones’un ikna edici bir şekilde gösterdiği gibi, özgür iradenin esas anal özelliği iki farklı yönde ilerleyebilir. Bazı durumlarda erişilemezlik ve inatçılıkla, yani asosyal ve verimsiz özelliklerle karşılaşırız. Diğerlerinde ise azim ve bütünlük, yani aşırıya kaçmadıkları sürece sosyal değerin özelliklerini görürüz. Bu eğilimleri pekiştirmeye giden anal erotizm dışında başka içgüdüsel kaynakların varlığına burada bir kez daha dikkat çekmeliyiz. 

Karşıt tipler, psikanalitik literatürde çok az dikkate alınmıştır. Herhangi bir inisiyatif almaktan kaçınan bazı nevrotikler vardır. Sıradan yaşamlarında onlar her türlü zorluktan sıyrılabilmek için candan bir babanın veya özenli bir annenin sürekli yanlarında olmasını isterler. Psikanalizde serbest çağrışımlar yapmak zorunda kalmaktan rahatsız olurlar. Sakin bir şekilde uzanmak ister ve tüm analitik çalışmaları hekimin yapmasına ya da sorgulamayı onun yapmasına imkân tanırlar. Bu vakaların analizinde ortaya çıkan olguların benzerliği, bu hastaların çocukluklarında kendilerinden istenen dışkılama edimine direndiklerini, daha sonra anne veya babalarının devamlı bir şekilde lavman yapılarak veya müsil verilerek bu dertten kurtulduklarını saptamamı mümkün kılıyor. Onlara göre serbest çağrışım ruhsal bir boşaltımdır ve -tıpkı bedensel boşaltımda olduğu gibi- bunu gerçekleştirmelerinin istenilmesinden hoşlanmazlar. Sürekli olarak işin onlar için daha kolay hale getirilmesini veya tümüyle yapılmasını beklerler. Daha önceki bir makaledeki gibi anal erotik kaynakların izini sürdüğüm bu direncin tersine çevrilmiş bir biçimini hatırlıyorum.7 Bu makale, psikanalizlerinde her şeyi kendi yöntemlerine göre yapmak isteyen ve bu nedenle öngörülen serbest çağrışımı yapmayı reddeden hastalarla ilgilidir.

Bu yazıda, bastırılmış anal erotizmden kaynaklanan nevrotik semptom oluşumlarını, onların karakteristik tezahürleri olarak incelemek niyetinde değilim. Bu nedenle, yalnızca libidonun anal bölgenin yerine geçişinin açıkça görüldüğü çeşitli nevrotik ketlenme biçimlerine değineceğim. Çaba göstermekten kaçınmanın anal karakterlerde sık görülen bir özellik olduğu gerçeği üzerine daha fazla inceleme yapılmalı ve sözüm ona “obsesyonel karakter” olarak adlandırılan kişilerin durumlarında neler olduğu üzerine kısaca düşünmeliyiz. 

Erkeğin libidosu tam olarak genital örgütlenme evresine ilerlemezse veya genitalden anal gelişim evresine gerilerse, kelimenin tam anlamıyla erkeklik faaliyetinde her zaman bir azalma olur. Erkeğin bedensel üretkenliği genital bölgeyle bağlantılı olmak zorundadır. Eğer libidosu sadistik-anal evreye gerilerse, verimli gücünü kaybeder, sadece salt üretici bağlamda değil. Genital libidosu, birincil itkiyi, yaratıcı edime sevk etmelidir ki bunun sonucu olarak yeni bir varlığın yaratılması mümkün hale gelebilsin. Bu üreme edimi için gereken girişkenlik eksikse, erkeğin davranışında öte yandan her zaman üretkenlik ve girişkenlik eksikliği görürüz. Ancak etkileri bunun daha da ötesindedir.

Erkeğin genital faaliyetiyle birlikte sevgi nesnesine karşı olumlu bir duygu-tutumu vardır ve bu tutum, diğer nesnelere karşı olan davranışlarına kadar uzanır ve sosyal uyum kapasitesinde, belirli ilgi alanlarında ve düşüncelere bağlılığında vb. kendini gösterir. Her bakımdan sadistik-anal evredeki bütün bu karakter oluşumları genital evreden daha aşağı bir niteliktedir. Normal bir insanın duygusal yaşamında, yüceltme yoluyla uygun dönüşüme uğradıktan sonra büyük önem taşıyan bu sadistik unsur, obsesyonel karakterde özel bir güç biçiminde ortaya çıkar ancak böyle kişilerin içgüdüsel yaşamındaki çiftedeğerliliğin bir sonucu olarak az ya da çok hasar alır. Bu aynı zamanda nesneye yönelik düşmancıl nitelikteki yıkıcı eğilimleri de kapsar ve bu nedenle bir sevgi nesnesi gerçek bir bağlılık kapasitesi düzeyinde yüceltilemez. Zira bu tür kişilerde sıklıkla görülen aşırı nezaket ve kibarlık biçimindeki karşıt tepki oluşturma, gerçek bir aktarım-sevgisi ile karıştırılmamalıdır. Nesne sevgisi ve genital libido-örgütlenmesinin makul bir ölçüde elde edilmesi daha lehte olan durumlardandır. Bahsi geçen aşırı kibar karakter özellikleri, bu türden bir kısmi nesne sevgisi ile bütünleştirilirse, sosyal açıdan yararlı bir çeşitlilik üretilir ancak buna karşın temel bakımlardan tüm nesne sevgisinden daha aşağı bir niteliktedir.

Genitalliği az ya da çok aksamaya uğramış bireylerde, anal işlevi üretken bir faaliyet olarak görme ve bu işlevi sanki genital faaliyet önemsiz ve anal işlevi çok daha önemliymiş gibi göstermeye yönelik bilinçdışı bir eğilim görürüz. Buna bağlı olarak bu kişilerin sosyal davranışları sıkı sıkıya parayla ilişkilidir. Para ya da eşdeğeri hediyeler takdim etmekten hoşlanırlar ve sanat müdavimi ya da bir tür hayırsever olma eğilimindedirler. Ancak libidoları nesnelerden az ya da çok kopuk ve bu nedenle yaptıkları iş esas anlamda verimsiz kalır. Hiç bir şekilde azimden yoksun değillerdir – anal karakterin sık görülen bir işareti – ama azimleri büyük ölçüde verimsiz şekillerde tüketilir. Mesela bunu sabit biçimlerin gözetimini aşırı detaycı bir biçimde yaparak sarf ederler, öyle ki elverişsiz durumlarda şeylerin dış biçimleriyle meşgul olmaları şeylerin gerçekliğine olan ilgilerinden daha ağır basar. Anal karakterin erkeklik faaliyetlerini aksattığı çeşitli yolları göz önünde bulundururken, çoğunlukla aşırı inatçı olan her faaliyeti erteleme eğilimini unutmamalıyız. Bu eğilimin kökenini çok iyi biliyoruz. Başlamış olan her faaliyeti kesintiye uğratma eğilimi çoğu kez bununla bağlantılıdır; öyle ki çoğu durumda bir kişi herhangi bir şey yapmaya başlar başlamaz bir kesintinin çok yakında vuku bulacağı önceden tahmin edilebilir.

Tersi gidişata nadiren rastladım. Örneğin, uzun süreli direnç bir hastamın doktora tezini yazmasını engellenmişti. Direncinin bazı itkileri ortaya çıktıktan sonra takip eden duruma rastlamıştık: işine başlamaktan çekindiğini çünkü bir kez başladığında bir daha bırakamayacağını açıklamıştı. Bu bize bazı nevrotiklerin dışkıları ile ilgili davranışlarını anımsatır. Bağırsak veya mesanenin içeriğini mümkün olduğu kadar uzun süre tutarlar. Sonunda onlar için çok güçlü hale gelen ihtiyaca boyun eğdiklerinde artık geri adım atmazlar ve tüm içeriği boşaltırlar. Burada özellikle belirtilmesi gereken bir gerçek vardır; dışkıyı tutmanın ve onu boşaltmanın çifte hazının olmasıdır. İki haz biçimi arasındaki temel fark, birinde sürecin uzun süreli doğasında ve diğerinde ise hızlı sürecinde yatar. Az önce bahsedilen hastayla ilgili olarak, çalışmanın uzun süredir ertelenen başlangıcı, tutma hazından boşaltım hazına bir dönüş anlamına geliyordu8

Aynı hastanın geçmişinden bir ayrıntı, anal erotizmin genital erotizme üstün gelmenin nevrotik olanı ne derece etkisiz ve verimsiz kıldığını gösterecektir. Analizi sırasında da uzun bir süre tamamen hareketsiz kalmış ve bu direnç sayesinde durumunda ve koşullarında herhangi bir değişiklik olmasını engellemişti. Obsesyonel hastalarda sıklıkla olduğu gibi, onun dış ve iç zorluklarla baş etmesinin tek yöntemi şiddetli bir şekilde küfür etmekti. Bu duygulanım ifadelerine çok önemli davranışlar eşlik ediyordu. Çalışmasının başarısını düşünmek yerine bedduaların Tanrı’ya mı yoksa şeytana mı ulaştığını ve genel olarak ses dalgalarının akıbetinin ne olduğu sorusunu düşünmekteydi. Böylece entelektüel faaliyetinin yerini nevrotik düşünceler almıştı. Çağrışımlarından, bu kuru gürültünün sonunda ortaya çıktığı yerle ilgili düşüncelere daldıran sorunun aynı zamanda kokuya da atıfta bulunduğu ve anal erotik kökenli (flatus) olduğu ortaya çıkmıştı.

Genel olarak, nevrotiklerde erkeklik faaliyeti ve üretkenliği ne kadar engellenirse sahip olmaya olan ilgilerinin o kadar belirgin hale geldiği ve bunun normal olandan büyük ölçüde sapmaya uğradığı söylenebilir. Belirgin anal karakter oluşumu vakalarında, hayattaki hemen hemen tüm ilişkiler sahip olma (tutma) ve verme yani pay sahipliği kategorisine getirilir. Sanki bu insanların çoğunun ilkesi şuydu: “Kim bana bir şey verirse arkadaşım; kim benden bir şey isterse düşmanımdır.” Bir hasta, tedavisi sırasında bana karşı herhangi bir dostane duygu besleyemeyeceğini söyleyerek açıklamasına şunları eklemişti: “Ödeme yapmak zorunda kaldığım sürece birisine karşı dostane duygular gösteremem.” Diğer nevrotiklerde bu davranışın tam tersini görürüz; bir kişiye karşı duyduğu dostluk duygusu ihtiyaç duyduğu ve istediği yardım oranında artar.

İlk ve daha büyük grupta haset temel karakter özelliği olarak açık bir biçimde öne çıkar. Ancak, haset kişi sadece başkalarının sahip olduğu şeylere karşı arzu duymakla kalmaz aynı zamanda ayrıcalıklı pay sahibine yönelik nefret dolu itkilerini de bu arzuyla birleştirir. Ama biz haset ile ilgili sadece sadist ve anal kökenlere geçici bir gönderme yapacağız çünkü her ikisi de libido gelişiminin daha önceki oral evresinden kaynaklanan bu karakter özelliğinin üretiminde ikincil ve destekleyici bir öneme sahiptir. Sahip olmanın anal fikirlerle bağlantısını göstermek için bir örnek kâfi gelecektir ve bu durum hastanın analisti ile ilgili sıklıkla haset duyduğu şeydir.  Hasta “üstün” konumuna haset eder ve kendisini sürekli onunla karşılaştırır. Bir hasta bir keresinde, psikanalizdeki rol dağılımının çok adaletsiz olduğunu söylemişti çünkü tüm fedakârlıkları yapması gereken kişi kendisiydi; hekimi ziyaret etmesi, çağrışımları üretmesi ve üstüne üstlük para ödemesi gerekiyordu. Aynı hastada tanıdığı herkesin gelirini hesaplama alışkanlığı da vardı. 

Anal karakteri olan kişinin klasik özelliklerinden birine, yani genellikle cimrilik veya açgözlülük olan, paraya karşı özel tutumuna artık çok yaklaştık. Çoğu zaman bu özellik psikanalitik literatürde doğrulandığı için henüz pek fazla dikkate alınmayan ve bu nedenle ele almaya devam edeceğim onunla bağlantılı bir dizi özellik vardır. 

İstemli dışkı tutma ile sistematik cimrilik arasındaki bağlantının tamamen açık olduğu durumlar vardır. Çocuklarına yedikleri pahalı yiyeceklerin her zerresinden fayda görebilmeleri için bağırsaklarında ne var ne yoksa bunları mümkün olduğunca tutmaları gerektiğini konusunda sürekli baskı yapan zengin bir bankacı örneğinden bahsedebilirim. 

Bazı nevrotikler, cimriliklerini veya açgözlülüklerini belirli harcama türleriyle sınırlarken diğer bakımdan şaşırtıcı bir cömertlikle para harcarlar. “Geçici” şeylere para harcamaktan kaçınan bir hasta sınıfı da var. Bir konser, bir yolculuk, bir sergi ziyareti masraf gerektirir ve karşılığında kalıcı bir şey elde edilmez. Bu nedenden ötürü operaya gitmekten kaçınan birini tanımıştım; yine de duymadığı operaların piyano notalarını satın almıştı çünkü bu şekilde “kalıcı” bir şey elde etmişti. Bu nevrotiklerden bazıları, kalıcı bir şeye sahip olmadığı için yemeğe para harcamaktan kaçınırlar. Aşırı ilgi duyduğu yiyecekler için kolayca masrafa giren başka bir hasta tipinin olması anlamlıdır. Bunlar, bedenlerini her zaman endişeyle takip eden, ağırlıklarını ölçen vb. nevrotiklerdir. Onların ilgileri, kalıcı bir mülkiyet olarak bedenlerine giren malzemeden geriye ne kaldığı sorusuyla ilgilidir. Bedenin içeriğini parayla özdeşleştirdikleri açıktır. 

Nevrotiğin cimriliğini hayatının her alanına taşıdığı başka durumlar da görürüz ve o, bazı noktalarda ekonomisini fark edilir düzeyde etkilemeden aşırıya kaçabilir. Düğme ilikleri çabuk eskimesin diye evinde pantolonunun önü açık dolaşan tuhaf bir cimriden söz edebilirim. Bu örnekte başka itkilerin de etkin olduğunu tahmin etmek kolaydır. Buna rağmen bunların anal erotik para biriktirme eğiliminin arkasına gizlenmesi ayırıcı bir niteliktir ve bu güdünün daha fazla vurgulanmasını gerektirir. Bazı hastalarda tuvalet kullanımının kendine özgün durumunda da cimrilik görürüz.  Bunda, temiz bir şeyi kirletmekten hoşlanmamak, belirleyici bir faktör olarak işbirliği yapar.

Para açgözlülüğünün ya da paranın değerinin, para yerine zamanın geçmesi oldukça sık gözlemlenir. Hatırlanacağı üzere zaman, aşina olduğumuz bir deyimle paraya benzetilir. Birçok nevrotik sürekli olarak zaman kaybı konusunda endişelenir. Onlara iyi kullanılmış gibi gelen zaman yalnız başlarına ya da iş başında geçirdikleri zamandır. İşlerindeki herhangi bir bozulma onları aşırı derecede rahatsız eder. Hareketsizlikten, hazlardan vb. nefret ederler. Bunlar, Ferenczi’nin9 tanımladığı “Pazar nevrozu”nu sergileme eğiliminde olan yani işlerinin kesintiye uğramasına tahammül edemeyen kişilerdir. Tıpkı nevrotik olarak abartılı amacın çoğu zaman nesnesine ulaşamaması gibi burada da durum böyledir. Hastalar genellikle küçük çapta zaman kazanırken büyük çapta zamanı boşa harcarlar.

Bu tür hastalar zaman kazanmak için sıklıkla iki işi birden üstlenirler. Örneğin, dışkılama sırasında öğrenmeyi, okumayı veya diğer işlerini gerçekleştirmeyi severler10. Zaman kazanmak için mont ve yeleklerini birlikte giyip çıkaran ya da yatağa girerken sabahları zaman kazanmak adına her iki giysiyi de tek hareketle giymek için iç çamaşırlarını pantolonların içinde bırakan insanlarla defalarca karşılaştım. Bu tür örnekler kolaylıkla çoğaltılabilir. 

Sahip olma hazzının kendini ifade edebileceği biçimler çoktur. Pul setindeki boşluğu derinden hisseden pul koleksiyoncusu, popüler düşünceye göre altın parçalarını sayan ve övünen cimriden o kadar da uzak değildir. Ama Jones’un biriktirme itkisiyle ilgili çalışması o kadar bilgilendirici ki ona önemli bir şey ekleyemem. 

Öte yandan, öznenin kendi eşyalarına bakmaktan aldığı hazla yakından ilgili bir fenomene kısa bir gönderme yapmak bana gerekli görünüyor. Kişinin kendi zihinsel yaratımlarına, mektuplarına, el yazmalarına vb. ya da her türden tamamlanmış eserlere bakma hazzını kastediyorum. Bu eğilimin prototipi, birçok insan için her zaman yeni bir haz kaynağı olan ve bazı nevrotiklerde bir tür ruhsal zorlantısı olan kişinin kendi dışkısına bakmasıdır. 

Bu sahip olma gerçeğine yapılan aşırı libidinal vurgu, bunların ne pratik kullanımları ne de parasal değerleri olmadığında, hastalarımızın kendilerini her tür nesneden ayırmakta yaşadığı zorluğu açıklamaktadır. Bu tür insanlar, daha sonra ihtiyaç duyabilecekleri bahanesiyle genellikle çatı katlarındaki her türlü kırık dökük nesneleri toplarlar. Bunun üzerine, bazı durumlarda, tüm çöplerden bir kerede kurtulurlar. Birikmiş bir malzeme yığınına sahip olmaktan aldıkları haz, tamamen dışkıyı tutmaktan duyulan hazza tekabül eder. Bu durumda, malzemenin çıkarılmasının (boşaltımının) mümkün olduğu kadar geciktirildiğini görüyoruz. Aynı kişiler kâğıt parçalarını, eski zarfları, eskimiş kalemleri ve benzeri şeyleri toplarlar ve bu eşyalardan uzun süre kurtulamazlar ve daha sonra nadiren de olsa haz ile ilişkili genel bir temizlik yaparlar. İş adamları ve kâtipler arasında bazen oldukça kirli ve yırtılmış kurutma kâğıtlarını dikkatli bir şekilde muhafaza etme eğilimi olanlara rastladım. Bu nevrotiklerin bilinçdışında mürekkep lekeleri dışkı lekesine eşdeğerdir. Kullandığı tuvalet kâğıdını cebine koyan ve yanında taşıyan, libidosu anal evreye oldukça gerilemiş bunak ve aklı kıt bir kadın tanıdığımı söyleyebilirim. 

Başka açılardan da alışılmadık biçimde belirgin anal özellikler sergileyen bir kadının aşağıdaki tuhaf alışkanlığı açıkça göstermektedir ki bilinçdışında nesneleri atmak ile dışkıyı boşaltmakla eşdeğerdir. Bu kadın işe yaramaz hale gelen nesneleri atamıyordu. Yine de bazen bu tür bir nesneyi atmak zorunda hissediyordu ve böylelikle adeta kendini kandırmak için bir yöntem icat etmişti. Atılması gereken eşyaları, bazı eski kıyafetleri, sırtına bağlanmış ve bir ucuyla önlüğünün ipinin altına sıkıştırıp evinden civardaki bir ormana giderdi. Ormanın içinden geçerken onları “kaybedecek” ve “kaybolan” nesneyi görmemek için eve başka bir yoldan dönecekti. Bu nedenle, sahip olduğu bir nesneden vazgeçebilmek için bedeninin arka tarafından onun düşmesine göz yumması gerekiyordu.  

Eski püskü eşyalarından kurtulmayı sevmeyen insanlar kural olarak yenilerini hemen almazlar. Yeni giysileri satın alır ama giymezler; onları ilerisi için “saklar” ve sadece dolapta kullanılmamış şekilde asılı oldukları sürece onlardan gerçek bir haz alırlar.

Miadını doldurmuş veya değersiz nesneleri atma isteksizliği çoğu zaman en önemsiz şeylerden bile yararlanmaya yönelik zorlantılı bir eğilime yol açar. Zengin bir adam, boş kibrit kutularını küçük şeritler halinde keser ve ateş yakmaları için hizmetçilerine verirdi. Kadınlarda involüsyon döneminde da benzer bir eğilim görülür. 

Pek çok durumda kişinin artıklardan yararlanmaya olan ilgisi, tamamlanmamış bir tür yüceltmeye maruz kalır; örneğin, bir nevrotiğin en sevdiği gündüz düşü bütün bir kasabanın çöplerinden yararlanmayı içerse de düşüncelerinin pratik bir sonucu ortaya çıkmayabilir. Bu türden gündüz düşlerini ileri de ele alacağız.

Hastalarımızda cimriliğe olan eğilim savurganlıktan daha az görülür. Berlin Psikanaliz Cemiyeti’ne sunduğu bir gözlemde Simmel, savurganlık ve nevrotik ishal arasındaki paralelliği, bizim için uzun zamandır anlaşılır olan açgözlülük ve kabızlık arasındaki paralellik kadar anlaşılır hale getirmiştir. Görüşünün doğruluğunu kendi deneyimlerimden yola çıkarak onaylayabilirim ve gerçekten de birkaç yıl önce para harcamanın arzu duyan ama nevrotik olarak ketlenmiş libidonun serbest bırakılmasının eşdeğeri olabileceği gerçeği dikkatimi çekmişti11. Burada bazı kadınların parayı çöpe atmaya yatkınlığından bahsedebilirim. Böylelikle, kocasına karşı duyduğu düşmanlığı onun “serveti’ni”12 elinden aldığını düşünerek ifade ederdi;-diğer etkenleri dışarıda bırakırsak- erkekten intikam alma anlamında kastrasyon kompleksinin bir ifadesi. Burada yine anal-erotik kökenli olanlarla işbirliği yapan sadistik güdüler görürüz. 

Çoğu nevrotiğin zaman zaman büyük meblağlarda ve cömertçe harcayacakları halde küçük meblağlarda para biriktirmekte gösterdikleri bayağılıktan, onların boşaltım karşısındaki çelişkili tavırlarından gayet iyi anlayabiliriz. Bu kişiler, çoğunlukla zaman yetersizliğini gerekçe göstererek bağırsaklarını boşaltmayı mümkün olduğunca ertelerler ve tuvalete gittiklerinde dışkıyı sadece az miktarda boşaltırlar. Ama arada sırada bir büyük çapta boşaltımları olur. Zaman zaman libidoları tamamen para sahibi olmaya dönüşmüş, belirgin anal karaktere sahip kişilerle karşılaşırız. Bir hasta bana, çocukken savaşlarda diğer çocuklar gibi kurşun askerlerle değil paralarla oynadığını söylemişti. İnsanların ona bakır paralar vermesini sağlıyordu ve bunlar sıradan askerleri temsil ediyordu. Nikel olanlar çeşitli rütbelerde astsubay, gümüş olanlar ise subaydı. Beş marklık gümüş olanlar mareşaldi. Bu mareşal “cephe gerisindeki” özel bir binada her türlü saldırıdan korunuyordu. Savaşta taraflardan biri diğer taraftan ‘esirler’ alıp kendi ordusuna katardı. Bu minvalde, bir taraf elindeki parayı diğerinin elinde hiçbir şey kalmayana kadar artırırdı. Hastanın bilinçdışındaki bu “mücadele”nin “zengin” babasına karşı olduğu oldukça açıktır. Ancak paranın tamamen insanın yerini aldığını belirtmekte fayda var. Ayrıca gerçekten de bu hasta bana tedavi için geldiğinde başka insanlara karşı kişisel hiçbir ilgisi yoktu; sadece paraya ve parasal değerlere sahip olmak onu cezbediyordu. 

Hastalarımızın düzen ve temizlik konusundaki davranışları para harcama konusunda olduğu kadar çelişkilidir. Bu gerçek, her psikanaliste o kadar tanıdık gelir ki ona genel bir gönderme yapılması gerekmez ancak bu bağlantıdaki bazı ayrıntılar özel olarak ele alınmayı hak ediyor.

Dizinleme ve sınıflandırma, liste ve istatistiksel özetleri derleme, programlar hazırlama ve işleri zaman çizelgelerine göre düzenleme hazzının anal kişiliğin bir ifadesi olduğu iyi bilinir. Bu eğilim pek çok insanda o kadar belirgindir ki bir planı hazırlarken aldıkları ön haz, uygulamadaki hazlarından daha güçlüdür bu yüzden çoğu zaman onu yarım bırakırlar. İşlerinde uzun süredir devam eden ketlenmesi olan ve diyelim ki sonraki haftaların Pazar günlerinde bir iş planı hazırlayan ve sonra bunu uygulamakta tamamen başarısız olan birçok hasta tanıyorum. Bunlar sadece kararsız insanlar değiller kendi görüşleriyle başkalarının kanıtlanmış yöntemlerini reddeden ve kendilerine göre hareket etmek isteyen dik kafalı insanları da kapsadıkları belirtilmelidir. 

Birçok nevrotik, yaşam boyunca düzen ve temizliğe karşı belirli bir ambivalans tutum içinde kalır. Dış görünüşüne göre çok bakımlı insanlar vardır. Ancak görünen kıyafetleri ve çarşafları kusursuz iken iç çamaşırları ve bedenlerinin örtülü kısımları son derece kirlidir13. Aynı insanlar evlerinde düzeni titizlikle koruma eğilimindedir. Örneğin yazı masasında her nesnenin özel bir yeri olmalı ve kitaplar büyük bir özenle ve düzenli görünecek bir şekilde kitaplığa yerleştirilmelidir. Ancak çekmecelerde tam bir düzensizlik hâkimdir; bu düzensizlik, yalnızca ender durumlarda kapsamlı bir şekilde temizlenir sonrasında yalnızca geçici bir şekilde düzeltilir.

Burada, bu nevrotiklerin bilinçdışında, düzensiz bir oda, düzensiz çekmeceler, vb.’nin dışkıyla dolu bağırsağı temsil ettiğini söyleyebilirim. Bağırsaklara bu şekilde gönderme yapan rüyaları defalarca analiz etme fırsatım oldu. Hastalarımdan birisi bana, çatı katındaki sandık odasına girmek için annesinin ardından bir merdivene tırmandığı bir rüyasını getirmişti Bu, anüsün simgesel olarak dar bir merdiven, bağırsağın ise bir sandık odası olarak temsil edildiği bir anal cinsel birleşme düşlemini içeren bir ensest-rüyaydı. 

Örneğin, bütünlük ve doğruluk gibi düzenlilikle bağlantılı karakter özellikleri, genellikle karşıt özellik ile yakından ilişkilidir. Bu özellikler bilhassa Jones’un araştırmalarında ele alınır ve şimdilik bunlara girmeye şimdilik gerek duymuyorum ancak genellikle anal karakterde temsil edilen simetri ve eşitlik arzusundan bahsedebilirim. 

Nasıl ki bazı nevrotikler gidecekleri yere giderlerken adımlarını çift sayılarla sayıyorlarsa başka konularda da asimetriye karşı tahammülleri yoktur. Tüm nesneleri simetrik olarak düzenlerler. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar bölerler. Bir koca, karısına, giysi vb. harcamaları arasında bir eşitlik olmadığını göstermek için hesaplamalar yapar; sürekli olarak birinin ne harcadığını ve dolayısıyla diğerinin işleri eşitlemek için ne kadar harcamaya hakkı olduğunu hesaplardı. Birinci Dünya Savaşı’ndaki yiyecek kıtlığı sırasında iki bekâr erkek kardeş birlikte ev tutmuşlardı. Her ikisi için de tayınlanan et masaya konulduğunda, porsiyonları hassas terazide tartarak bölüşüyorlardı. Her ikisi de diğerinin payının eksik kalmasından veya kendisine haksız davranıldığını hissetmesinden endişe duyuyordu. Sürekli olarak diğer insanlarla “başa baş olmak” yani ne kadar önemsiz olursa olsun hiçbir yükümlülük altında olmama arzusu da önemlidir. Belirgin anal karaktere sahip diğer kişilerin borçlarını unutma eğiliminde olmaları (özellikle küçük meblağlar söz konusu olduğunda) yüceltilmemiş anal erotizm belirtisi olarak kabul edilebilir.

Son olarak, yeri gelmişken Jones’un bahsettiği, ancak açık olarak geniş deneyiminin yoğunlaştırması sonucu olan bir keşfinin incelenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Jones’un kaleme aldığı, anal erotizmin en ilginç sonucu “çeşitli şeylerin ve durumların tersi biçimleriyle de meşgul olma eğilimidir. Bu kendini birçok farklı şekilde gösterebilir; nesnelerin ve yerlerin zıt veya arka taraflarıyla ilgili belirgin bir merak olarak, örneğin, sırtı belirli bir yere dönük olduğu için bir tepenin diğer tarafında yaşama arzusunda; sağ ve sol, doğu ve batı ile ilgili sayısız hata yapma temayülünde; yazarken kelimeleri ve harfleri tersine çevirmekte vb. şeylerde gösterebilir.”

Jones’un görüşünü kendi deneyimlerimden sayısız örnekle destekleyebilirim. Belirli nevrotik semptomları ve kişilik özelliklerini anlamak için geniş kapsamlı bir öneme sahipler. Şüphesiz ki libidonun genital bölgeden anal bölgeye kaydırılması tüm bu “tersine çevirmelerin” prototipidir. Bu bağlamda tuhaf sayılan birçok kişinin davranışlarından söz edilebilir. Doğaları çoğunlukla anal kişilik özellikleri üzerine kuruludur. Büyük ve küçük şeylerde diğer insanlarınkine tersi yönde hareket etme eğilimindedirler. Mevcut modadan mümkün olduğunca farklı kıyafetler giyerler. Başkaları oynarken çalışırlar. Eğer bir işi başkaları oturarak yapıyorsa onlar ayakta dururlar. Başkaları arabaya binerken onlar yaya giderler; ya da diğerleri yürürken onlar koşarlar. İnsanlar kalın giysiler giyiyorlarsa bunun tam tersini yaparlar. Sevdikleri yiyecekler genel damak tadına aykırıdır. Bu ve aşina olunan inatçı karakter özellikleri arasındaki bağlantılar açıkça görülmektedir.

Öğrencilik zamanlarımda kendine has alışkanlıklarıyla dikkat çeken genç bir adam tanıyordum. Asosyal bir şekilde yaşardı, dönemin modasına dikkat çekecek derecede direnir ve geriye kalan öğrencilerin alışkanlıklarına uyum sağlamazdı. Bir gün onunla bir restoranda öğle yemeği yerken, mönü sırasını tersten takip ettiğini yani tatlıyla başladığını ve çorbayla bitirdiğini fark ettim. Birkaç yıl sonra akrabaları tarafından onu profesyonel olarak görmem istendi. Onun zaten belirli paranoid sanrılar geliştirdiğini görmüştüm. Anal erotizmin paranoyanın psikojenezindeki büyük önemini, Ferenczi’nin işaret ettiği önemi aklımızda tutarsak, bu adamın tuhaf davranışını anal kişilik oluşumu ve dolayısıyla paranoyanın öncüsü olarak yorumlayabiliriz. 

Alışılmadık derecede güçlü bir kastrasyon kompleksinin ifade edildiği belirli kadın nevroz vakaları, bize böyle bir tersine çevirme eğiliminin daha derin anlamını en iyi şekilde ortaya koyar. Onlarda, libidoyu “ön”den “arkaya” kaydırmak ve cinsiyet değiştirme arzusu olmak üzere iki ana güdüden kaynaklandığını görürüz. Bu ruh hali hakkında başka bir bağlantıda bir şeyler söylemeyi umuyorum. 

Anal karakter özellikleriyle ilgili bu sözleri, doğruluğunu başkalarının denemesini istediğim bir gözlemle sonuçlandırmak isterim. Bu, anal karakterin bazen sahibinin yüz ifadesine damgasını vuruyor gibi görünmesi ile ilgilidir. Özellikle kendini asık suratlı bir ifadeyle gösteriyor gibi görünür. Normal genital doyumdan yoksun olan kişiler, kural olarak somurtkanlığa14 eğilimlidirler. Burun deliği çizgisinin sürekli gerginliği ve üst dudağın hafifçe kaldırılması bana bu tür insanların önemli yüz özellikleri gibi gelir. Bazı durumlarda bu, sürekli olarak bir şeyleri kokladıkları izlenimini verir. Muhtemelen bu özelliğin izi, koku almadaki koprofilik hazlarına kadar sürülebilir. Bir keresinde bu tür bir yüz ifadesine sahip bir adamın vakasında sürekli kendini kokluyormuş gibi göründüğünü belirtmiştim. Onu çok iyi tanıyan biri, gerçekten de ellerini ve eline aldığı her nesneyi koklama alışkanlığının olduğunu söylemişti. Bu adamda tipik anal karakter özelliklerinin gözle görülür bir biçimde sergilediğini ekleyebilirim. 

Bu yazıda anal karakter özellikleri konusunu etraflıca ele aldığımı iddia edemem. Aksine, malzemenin zenginliğine ve çeşitliliğine ne kadar haksızlık ettiğimin farkındayım. Gerçekte, başka bir amacım vardı yani anal karakterin incelenmesine bazı eklemeler yaparak libido gelişiminin pregenital evreleri hakkındaki bilgimizi artırmaktı. Başta da söylediğim gibi, bu makale sonrasında yapılacak manik-depresif durumların incelenebilmesi için pregenital gelişim evreleri hakkında fikir sahibi olmayı hedeflemiştir.

Notlar

1 [No. 70, A. B.]
22  “Anal-erotic Character Traits” (1918).
33 “Analerotik und Analcharakter” (1910).
4* Orijinal metinde “perseverance” olarak geçmektedir. Kelime “azim”, “sebat”, “sürdürme”, “devam ettirme” ve “idame etme” anlamlarına gelmektedir. Makalenin bağlamı göz önünde bulundurulduğunda anal karakter örgülenmesinin hem bu devam ettirme eylemiyle hem de inatçılıkla ilgili ilişkisini karşılayacağı düşünüldüğünden perseverance burada “direngenlik” olarak kullanılmıştır.
54 “On the Ontogenesis of an Interest in Money” (1916).
65 ‘Vom “mittlerem” Kinde’ (1921).
76 Cf. Chapter XVII.
8* Belirli doz olarak (ç.n.).
97 Cf. Chapter XV.
108 Dışkıyı tutma eğilimi, ön haz bağlılığının özel bir biçimini temsil ediyor ve bana özel bir ilgiyi hak ediyor gibi geliyor. Burada, bununla ilgili sadece bir noktaya değineceğim. Son zamanlarda, iki zıt “psikolojik tip” oluşturmak ve tüm bireyleri bir veya başka bir kategoriye dâhil etmek için sık sık girişimlerde bulunuldu. Bu bağlamda Jung’un “dışa dönük” ve “içe dönük” tiplerini anımsayabiliriz. Yukarıda bahsettiğim hasta kuşkusuz en üst düzeyde kendine dönmüştü ancak analizi sırasında nesnelere karşı bu düşmanca tavırdan giderek daha fazla vazgeçiyordu. Bu ve buna benzer birçok deneyim, Jung’un anlayışıyla “içe dönüklüğün”, tutma zevkine çocuksu bir bağlılık olduğunu kanıtlıyor. Bu nedenle, katı bir psikolojik tipin tezahürüyle değil, kazanılabilen veya vazgeçilebilen bir tutumla karşı karşıyayız.
119 “Pazar Nevrozu” (1919).
1210Bu nevrotikler için w.c., yalnızlığının ona yardım ettiği gerçek bir “üretim” mekanıdır. Analitik saatlerde serbest çağrışımlar yapmaya karşı şiddetli direnç gösteren bir hasta bunları evde w.c.’de üreterek analize hazır hale getirirdi.
1311Cf. Chapter XIV.
1412 Almanca ‘Vermögen’ kelimesi = “araç”, “güç”; aynı zamanda “cinsel iktidar” anlamına gelmektedir (Almanca’dan İngilizce’ye ç.n.).
1513 Berlin’de böyle insanlarla ilgili bir söz vardır: Altı alay, üstü kalay. (Oben hui, unten pfui!) Bavyera’da daha kaba bir tabirle şöyle ifade ederler: Üstü parlak, altı pislik. (Oben beglissen,  unten beschissen.)Bu nedenle, bu bakımdan bazı insanların çelişkileri ortak bilginin meselesidir.
1614 Bazılarının emrinde bol miktarda narsisistik haz kaynağı olduğu ve mütebessim bir öz doyum hali içinde yaşadığı bir gerçektir.


Önceki İçerikAYNADAKİ ÇOCUK
Sonraki İçerikYas Günlüğü 2

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Son yazılar

Estetikten Öğrenmeye: Ruhsallıkta Boşluğun İzleri

Yüzünü uzak tut biraz Dünya geçiyor olanca görkemiyle Göremiyorum Yüzünü yakın tut biraz Dünya geçiyor olanca görkemiyle Tat alamıyorum -Şükrü Erbaş Her deneyim anlardan oluşur. Nitekim...

Varoluşsal Nasır

“Vahşet gömülmeyi reddeder. Halk arasındaki inanışlar Hikayeleri anlatılana kadar Mezarlarında yatmayı reddeden Hayaletlerle doludur.” Judith Herman, Travma ve İyileşm Bizim kültürümüzde kötü haber tez yayılır,...

Nasıl Görünüyorum?

İnsan nasıl göründüğünü görebilmek için başka gözlere ihtiyaç duyar. Başka gözler, çok uzakta değil, kısa bir göz mesafesinde, yakındadır....

Kendini Arayan Gafil

                        “Kim korkmamıştır otururken kendi kalbinin perdelerinin önünde?Rilke Bu yazı, sözlerini Ahmet Ali Arslan’ın...

Psikanalitik Aile Terapisi

Psikanalizin felsefi alt yapısı kişinin öznelliğinin ve bireysel öyküsünün altını çizer. Ancak psikanalitik kuram kişinin ruhsal gelişimini yakın çevresi,...

Kutsal ve Söz

Aslen sözcükler birer sihirdi. Günümüzde bile söz eski sihir gücünün çoğunu muhafaza etmiştir. İnsan insanı sözle mutlu edebilirken yine...

Narsisistik Füzyon Talebi Olarak Haset

Aman ha! iyiliğini, güzelliğini, zenginliğini, başarını,sağlamlığını gösterme; haset edilirse yıkıma uğrar. Nazar, nesnelerin kendilerine ait güzelliği, ihtişamı, iyiliği sergilemelerine karşılık;...

Kohut’a Kısa Bir Giriş

1913 yılında Viyana’da dünyaya gelen ve psikanaliz serüvenini Chicago Psikanaliz Enstitüsü’nde sürdüren Heinz Kohut, kuramsal farklılıklardan dolayı yollarını ayırana...