Salı, Ekim 22, 2024

Dünyanın En Zor Sorusu: “Ben Kimim?”

-

Sahi, sende senden kaç tane var?

Çoklu kişilik bozukluğundan bahsetmiyorum. Seni oluşturan çokluklardan bahsediyorum. Kişilik ile benlik arasındaki fark, psikopatalojik sonuçlar yerine psikososyal süreçler vurgusudur. Kişilik, dışarıdan gözlenebilen ve ölçülebilen bir çıktı olarak ele alınırken; benlik, senin içeride kendinle kurduğun bağlantıdır. Benlik; “kendim’’ dediğin şeyin gelişim sürecidir, özdür.

Derinin içindeki her şeyden bahsetmiyorum. Sendeki psikolojik materyalden bahsediyorum. Ama hepsinden de değil, bir organizma olarak sana ait olanlardan. Dayatılanlardan ya da yutturulanlardan değil yani. Öylesi seni aktif bir organizma değil, pasif bir mekanizma yapar. Hani bir şeylerden sonra bir anda derin bir nefes aldığında için bilir ya: ‘‘Bu ben değilim.’’

Bu da iyidir. Psikodramatik bir tabirle neyin ben olmadığını bilmek, neyin ben olduğunu bulmaya davettir. Kendinle oynadığın bir dansa davet. Oynar mısın? Hadi gel!

Kolaylık olsun diye ellerini ve parmaklarını kullanalım. Onlara bak. Her birisine sana ait bir rol ver. Kaç tane rolün var bildiğin?

Bu, şu işi yapan ben.

Bu, şunların evladı ben.

Bu, sulu göz ben.

Bu, şuna bakmakla yükümlü olan ben.

3, 5, 100000… Sonsuz. Şimdilik ilk 5-10 taneyle ilgilen. Aklına ilk gelenler benliğinde en merkezî yeri olanlardır. En iyisi, önemlisi, şahanesi demiyorum. En merkezî diyorum.

“Benlik, rollerden oluşur.” der Moreno. Jacob Moreno, psikodrama tekniğini ortaya koyan ve eşi Zerka Moreno ile geliştiren, aynı zamanda “grup psikoterapisi” kelimesini ilk defa kullanan psikiyatrdır. Buna, “Herkesin ve grupların birbirlerini iyileştirmesi.” diyordu (Moreno, 1934). Psikiyatrinin ve terapinin, sadece bozukluk azaltmasını ya da tedavi amacı gütmesinin güdüklüğünü vurgulayarak sosyal psikiyatri/sosyatri kavramına yoğunlaşmıştı. Ona göre terapinin nihai amacı, insanın tüm açılarını kapsaması ve ona anlam vermesiydi (Moreno vd., 2000). Bu “açılar” elbette rollerdi. Rollerden oluşan benliğimi anlamak için yapmam gerekense onu önce parçalamak, sonra birleştirmekti. İronik olsa da…

Kafan karıştıysa yukarıda dizdiğin rollere geri dönelim. Bunlar arasında seçtiğin ve seçmediğin roller olacaktır elbet. Yüzlerce psikodramatik oyun kurgulanabilir; kişinin, grubun, kurumun ya da toplumun ihtiyacına göre. “Psikodrama nedir, nasıl kullanılır?” Bunlar ayrı bir yazının konusu olsun. Şimdi ve burada, bu tekniklerden “rol atomu” ya da “rol diyagramı” dediğimiz şeyden bahsedeyim sadece. Kişi, benliğinin her bir boyutu için grup üyelerini seçerek onlara rol verir ve aralarındaki ilişkiyi oyunlaştırarak onları keşfetmeye cesaretlendirir. Çatışan parçalar, işe yaramayan roller, diğer özellikleri baskılayan başka özellikler, kişinin yapıştığı ya da hiç denemediği roller ve nicesi böylece sosyal bir mikroskop altına yatırılmış olur. Bu teknikleri grupla çalışmak süreci daha da etkileşimli kılar elbette. Grubun avantajları çok olsa da bireyle çalışmak da mümkün. Sen bu yazıyı kendin okuyor olacağına göre, nihayetinde tüm o rolleri dizdiğinde onlar da senin “ben” dediğin organizmanda bir grup işte.

Psikodramada roller dinamiktir; değişir, dönüşür ve böyle olabildiği sürece işlevseldir. Bu, rol esnekliğidir. “Vay be, nasıl farklı rollere giriyor!” dediğimiz oyuncuları düşün mesela, bir de sürekli her projede aynı karaktere büründüğü için “Ay hep aynı roller, sıktı vallahi!” dediklerimizi. İlki, yaratıcı ve spontane eylem kapasitesine; ikincisi ise yaratıcılık nörozuna delalettir. Her role girmek -giriyorsak da sevmek- zorunda değiliz elbette. İhtiyaca uygun rollerden besleniriz.

Seçtiğim ve seçmediğim roller kadar niteliği/niceliği değişen roller de var. Mesela şu Koronavirüs günlerinde karantinada olan bir ben var. Gönüllü seçmediğim… Hiç yoktu, yeni çıktı. Gurbetçi rolüm var son birkaç senedir, karantinayla şekli şemali değişti. Mesleğimden ötürü artan iş yüküm var bu süreçte. Ev-ofis kavramı eşim için yeni, ofis arkadaşlığı rolünü yeni öğreniyoruz ilişkimizde. Daha çok beliren bir rol olarak hijyenik bir ben var mesela. Bunların yanı sıra hiçbir şey olmamış gibi sabah akşam köpekle yürüyüşe çıkan bir ben de var. Köpekçik ne bilsin pandemiyi…

Sen de sıraladıysan bak bakalım aralarındaki ilişkiye. Yakınlar mı, uzaklar mı? Göster onları parmaklarının duruşuyla. Örneğin, işaret parmaklarını karşıya tutup, hedefine doğru emin adımlarla giden ben rolü mü atadın onlara? Orta parmağını havaya kaldırarak “öfkeli ben” rolü mü veriyorsun? Başparmağını emer gibi yapman, ninnisinde tüm korkularının yatışmasını özlediğin nineni yad eden rol mü? Hepsi mübah. Sana ait olduğu sürece… Aradığın şey denge değil, bütünleme.

Çünkü belki rol çatışmaları olduğunu gözleyeceksin orada. İş-aile dengesi/çatışması diye bahsedilen şeyin bu açıdan yanlış yönlendirici olabileceğini unutma. Denge dediğin, terazinin bir küfesini ötekine denk düşürme çabası ya da bir termometreyi bir ısıya sabitlemek. Oysa termostat sistemi bağlam ve algı ile ilgilidir. Ortam ne kadar sıcak, ihtiyaç duyulan sıcaklık ne? Onlara göre şekillendirme yapar.

Bak bakalım parmaklarına tekrar, onlar çatışıyor mu? Atadığın rollerden bağımsız bak. O roller hem kaynakların hem zorluklarındı. Birinin işaret parmağı oluşu, diğerinin serçe parmağı oluşuna halel getiriyor mu? Yüzük parmağının tek başına havada durmakta zorlanması ve serçe parmağını da illa yanına katması, ikisinin de aynı anda var olmasına engel teşkil ediyor mu? Parmaklarını dengeye getirmek nasıl zorsa rollerini “dengede” tutmak da o denli zor. Hangisinin ön plana çıktığı, hangisine daha çok ihtiyaç duyduğun, hangisinden memnun olmadığın, hangi rolünün varlığını bile unuttuğun gözüne çarpar belki. Belki evi geçindirmek için para kazanması gereken rol, öyle kör göze parmak olmuştur ki şu sıralar o evde yaşayanlarla kurduğun diğer bağlara ilişkin diğer rollerin gözden kaçmıştır. Sürekli yemek pişirmenin gına geldiği sen, emekli olunca evde ekmeğini kendi yapmak isteyen senin önüne geçmiştir şu an. Olabilir. Gönlünden geçen ile elinden gelen arasında farklar olabilir. Rollerinle yeniden rol dağılımı yapmak, yeniden takım/grup kurmak isteyebilirsin.

Kabul. “Ben kimim?” sorusunun cevabı da bağlamsal ve algısal. Bir çocuğa kimi en çok sevdiğini sorduğunuzda onun henüz engellenmemiş spontanitesi ve eylem içgörüsü şöyle diyebilir:

“Deniz’le evcilik oynuyoruz, Ekin’le de çok iyi legolar yapıyoruz. Yemekte Ozan’ın yanında olmayı sevmiyorum çünkü yemeği üzerime döküyor. Yine de onunla bahçede oynamak güzel.”

Tıpkı böyle, benliğin tek boyutlu olmak yerine kompleks oluşunun psikolojik faydaları da var (Rafaeli-Mor ve Steinberg, 2002). Rollerin önemi değil, merkeziyeti de buradan ileri gelir. Tek boyutlu olmayışından, tek bir şeyden ibaret olmayışından. Belki de o hiç sevmediğin yamuk parmağın tüm elini tanımlamıyordur, ne malum?

Çünkü benlik sonuç değil, süreç. Sen, bir mekanizma değilsin; organizmasın.

Kaynakça:

Moreno, J. L. (1934). Nervous and mental disease monograph series, no 58. Who shall survive?: A new approach to the problem of human interrelations. Nervous and Mental Disease Publishing Co.

Moreno, Z., Blomkvist, L. D., & Rützel, T. (2000). Psychodrama, Surplus Reality and the Art of Healing. Routledge.

Rafaeli-Mor, E., & Steinberg, J. (2002). Self-complexity and well-being: A review and research synthesis. Personality and Social Psychology Review6(1), 31-58.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Son yazılar

Estetikten Öğrenmeye: Ruhsallıkta Boşluğun İzleri

Yüzünü uzak tut biraz Dünya geçiyor olanca görkemiyle Göremiyorum Yüzünü yakın tut biraz Dünya geçiyor olanca görkemiyle Tat alamıyorum -Şükrü Erbaş Her deneyim anlardan oluşur. Nitekim...

Varoluşsal Nasır

“Vahşet gömülmeyi reddeder. Halk arasındaki inanışlar Hikayeleri anlatılana kadar Mezarlarında yatmayı reddeden Hayaletlerle doludur.” Judith Herman, Travma ve İyileşm Bizim kültürümüzde kötü haber tez yayılır,...

Nasıl Görünüyorum?

İnsan nasıl göründüğünü görebilmek için başka gözlere ihtiyaç duyar. Başka gözler, çok uzakta değil, kısa bir göz mesafesinde, yakındadır....

Kendini Arayan Gafil

                        “Kim korkmamıştır otururken kendi kalbinin perdelerinin önünde?Rilke Bu yazı, sözlerini Ahmet Ali Arslan’ın...

Psikanalitik Aile Terapisi

Psikanalizin felsefi alt yapısı kişinin öznelliğinin ve bireysel öyküsünün altını çizer. Ancak psikanalitik kuram kişinin ruhsal gelişimini yakın çevresi,...

Kutsal ve Söz

Aslen sözcükler birer sihirdi. Günümüzde bile söz eski sihir gücünün çoğunu muhafaza etmiştir. İnsan insanı sözle mutlu edebilirken yine...

Narsisistik Füzyon Talebi Olarak Haset

Aman ha! iyiliğini, güzelliğini, zenginliğini, başarını,sağlamlığını gösterme; haset edilirse yıkıma uğrar. Nazar, nesnelerin kendilerine ait güzelliği, ihtişamı, iyiliği sergilemelerine karşılık;...

Kohut’a Kısa Bir Giriş

1913 yılında Viyana’da dünyaya gelen ve psikanaliz serüvenini Chicago Psikanaliz Enstitüsü’nde sürdüren Heinz Kohut, kuramsal farklılıklardan dolayı yollarını ayırana...