Cuma, Nisan 26, 2024

Cinselliğin Yeraltı Suları: Yeni Cinsellikler Üzerine Psikanalitik Bir Bakış Açısı

-

Bu yazı; “yeni cinsellikler” olarak tanımlanan, cinsellikle ilgili bilgilerin yeniden yorumlanmasını gerekli gören güncel psikanalitik varsayımları incelemektedir. Son birkaç senedir yeni cinsellikler; cinsellik disiplininin sınırları üzerine düşünmenin bütününde değişim olmadan cinselliğin yeni anahtarlarını ve temellerini bir kere daha tanımlamanın zorunluluğu üzerinde durmaktadır. Bu yeni yaklaşımda, sosyolojik zeminde toplumsal cinsiyet kuramını, cinsel kimlik bozukluklarını ve psikanalitik alan içinde klinik pratikleri kapsadığından yeni cinsellikler kuramının en göze çarpan yönü, heteroseksüellik üzerine yeniden düşünmeye duyulan ihtiyaç ve cinselliğe dair bilgilerin satır aralarını okuma gereksinimidir.

Yeni Cinselliklere Göre Cinsiyet Kimliğinin Kökenleri

Yeni cinselliğe göre, cinselliğin gelişimiyle ilgili bilgiler hatırlandığında cinsel kimlik üzerinden ifade edilirse heteroseksüellik ya da homoseksüellik hakkında genellemeler üzerinden konuşabilmek şüphelidir. Ancak biyolojik yapı göz önünde bulundurulduğunda heteroseksüelliğin doğal olduğunu; mit, efsane ve hikâyelerde de aktarıldığı üzere evrensel boyutta kabul gördüğünü biliyoruz. Dolayısıyla heteroseksüelliğin gelişimi açısından ve toplumsal zemindeki yeri sorgulanmaya gerek görülmeyen ya da savunmaya ihtiyacı olmayan bir konumu mevcuttur. Öyle ki heteroseksüellik diğer cinsellik biçimleriyle kıyaslandığında cinsel hâlin en yüceltilmiş pozisyonundadır. Bu noktada birinci ikilem ile karşı karşıya kalıyoruz: Bir yanda yüceltilmiş heteroseksüellik, diğer yanda sapkınlık olarak ele alınan homoseksüellik; sapkın olan ve sapkın olmayan. İkinci önemli nokta ise öznenin cinsel nesnesini seçme biçimi. Homoseksüel cinsellikteki nesnenin seçimi sorgulanmaktayken heteroseksüel cinsellikte cinsel nesne seçimi irdelenmez. Oysa homoseksüel cinsel nesne seçimi yapılırken Chodorow (1992)’un da aktardığına göre “psikolojik spesifiklik” içinde yapıldığı düşünülen bu nesne seçiminin, heteroseksüel herhangi bir kadın ya da erkeğin cinsel nesne seçimi için de geçerli olduğu üzerinde durulmaz. Fakat herhangi bir kadının herhangi bir erkeği ya da herhangi bir erkeğin de herhangi bir kadını seçmediğini unutmamak gerekiyor. Dolayısıyla heteroseksüel erotizmin ürettiği fantezi, hem ödipal hem de kültürel yapılanması gereği cinsel yönelimini ve cinsel nesnesini belirlerken cinselliğin filizlendiği etnik ve toplumsal kökenler içinde açığa çıkmaktadır. Üçüncü husus ise heteroseksüel yönelimin doğuştan olduğu varsayımının bir diğer çelişki olmasıdır. Çünkü burada odak noktasına alınabilecek tek bir ilişki vardır, o da bebeğin anne ile kurduğu fiziksel temasıdır. Bu ilk erotik bedensel ilişkinin sadece anne ile bebek arasında olduğu düşünülür ve ensest yasa ile perdelendiği hesaba katılırsa cinsellik tek bir (cinsel) bölgeye indirgenmiş olur. Bu çerçeve, cinsel kimlik tanımlamasının yapılması için yeterli ve uygun bir aşama olmadığı gibi gelişim psikolojisi açısından psikoseksüel gelişimin evrelerine de gölge düşürür. Böylece ileri sürülebilir ki gender etiketlemenin biyolojiye baskın geldiği cinsel yönelime dair bir genelleme yapılır ve bu “yanlış etiketleme” içerisinde her cinselliğin heteroseksüel olduğu varsayılır.

Psişik Biseksüellikten Travmatik Heteroseksüel Cinselliğe Geçiş

Dünyayı sadece anne memesinden ibaret zannettiği yamyamsı aşk döneminde ortaya çıkan bebeğin erotik ve sadistik oral çabaları, cinselliğe dair ilk yansımalardır. Bu yansımaları, psikolojik anlam zemininde cinselliğin ilk malzemesi olarak ele alan Klein (1957) nesne ilişkileri kuramında, bebeğin anne memesi ile kurduğu fiziksel bağı zihinsel açıdan da önemli bulur. Kurulan bu bağ besin gereksinimini karşılamaktan daha fazlasını temsil eder. Bebeğin doyum arayışı; memenin ve gelen sütün de içselleştirildiği, bebeğin anne ile birleştiğini hayal ettiği bir süreçtir. Bu özelliğinden dolayı ağız ve dudakları uyarılan bebek, haz aldığını keşfeder ve nesnelerle fantazmatik bir ilişki kurmaya başlar. Bu nedenle her cinsel davranış Ferenczi (1938)’nin belirttiği gibi amfimiktik olmadığından cinsel eylemin bedensel boyutları değerlendirilirken psikanalitik sağaltımlarının da göz önünde bulundurulması daha uygundur. İlk erotizasyonun bedenden daha çok ruhsallıkta tezahür etmesi Lewes (1988)’in de öngördüğü gibi normalliği tek bir cinsellikle bağdaştırmak cinselliğin problematik doğasına işaret etmektedir. Bu sorun, yetişkin cinselliğinin bebeğin ruhsal cinsel gelişimine doğrudan müdahalesinden kaynaklanır. McDougall (1995)’a göre bu karıştırıcı faktör ile cinsellik bebeğe “monoseksüel” bir yazgı olarak dayatılır. Oysaki pregenital ve genital dönemler içinde birincil heteroseksüel libidonun yanı sıra homoseksüel libidinal inhibisyonlar da vardır. Bu ambivalan sürece bakarak insan cinselliğinin doğası gereği “travmatik” olduğu ifade edilebilir. Psişik biseksüellikten dolayı, Fogany (2009) psikanalitik açıdan cinselliği incelemeye infantil dönemden başlamak gerektiğini belirtir. Böylelikle fark edilebilir ki bu ilkel erotizme daha yakından bakmak, yetişkin cinsel yaşamını farklı açılardan görebilme imkanı sunmasının yanı sıra bir zorunluluktur. Freud (1905) cinsel gelişimin ana hatlarını belirlerken incelediği “kısmi dürtüler” üzerinden, “cinsel nesneyle ilgili cinsel sapkınlıklar” ve “cinsel amaçla ilgili sapmalar”ın öznenin cinsel gelişimin tamamlanmasına ilişkin parçalar olduğundan bahsetmiştir. Freud’un ardından cinselliğin özdeşleşimsel ve içe yansıtımsal bu sürecinin bir çıkış yolu bulmak için semptomatik bir çözüm geliştirdiğini ileri süren yeni cinsellikler oral, anal ya da üretral olarak analitik uğraş içinde klinik alanda yer tutmaya başlamıştır. Günümüzde erkeklik ve kadınlık arasındaki keskin farkların silikleşmesine rağmen cinsel ruhsallığın toplumsal düzlemdeki kesişme noktası yeni değildir ancak Minazio (2014)’nun da belirttiği üzere özellikle ergen ve yetişkinlerin klinik sürecinde, yeni cinselliklerin çalışma olanağı sunduğu bedenle ilişkisi ve nesne seçimi ile ilgili yaklaşımlar, travmaya bağlı olarak önemli bir alan oluşturuyor.

Son Söz

Psikanalitik kuramı referans noktası olarak aldığımızda doğumdan itibaren bebeğin intrapsişik doğası gereği biseksüel olan cinselliğini -daha sonra kültürel beklentiler ve doğallaşmış toplumsal cinsiyet dayatmaları yüzünden- belki de “eril tahakküm” diye ifade etmek daha uygun olacaktır, bunun heteroseksüel mitolojideki yerini alması beklenmektedir. Böyle bir geçiş, psikolojik travmanın yanı sıra cinsiyet rolleri açısından da çatışma yaratmaktadır. Ancak cinsellik kuramı üzerinde bir uzlaşma olabilmesi için topyekun “sapkın cinsellik” olarak ele alınan homoseksüelliğin patolojik klinik görünümlerinden ziyade, heteroseksüelliğin arkeolojisinde gün yüzüne çıkarılmayı bekleyen tamamlayıcı psikolojik hikâyelere gereksinim duyulmaktadır. Anlaşılan o ki cinselliğin cinsiyet(siz)leşmesi zahmetli ve dolambaçlı bir yoldur. Daha geniş bir çerçeveden bakıldığında bedenselleştirilen cinselliğin yaşamın akışı içinde cinsel kimlik ve cinsel yönelim bunalımlarına dönüştüğüne tanıklık edilmektedir. Heteroseksüelliğin elinde bulundurduğu ayrıcalıkların diğer cinsellikleri biçimlendirebilen bir güce nasıl dönüştüğüne bakmak ve cinselliklerarası karşılaştırmalı çalışmalar yapmak cinselliğin daha iyi anlaşılabileceği bir zemini belki sağlayabilir. Semptomatik (travmatik) olduğu için aynı zamanda nevrotik bulunan homoseksüel, biseksüel ve trans cinsiyetleri birleştiren queer teorisine şimdiye kadar neredeyse hiç sorgulanmamış heteroseksüelliğin psikolojik çekirdeğini dahil etmek cinselliğin toplumsal düzeyde daha kapsamlı anlaşılmasına yardımcı olabilir. Böylece Stoller (1975)’in belirttiği cinselliğin sınır noktasının kendini tekrarladığı perversiyon konumundan çıkabilmeli ki cinsellik kendi otonomisini kazanabilmiş olsun. Bu yazıda; cinselliğin ruhsal, cinsel ve toplumsal travmatikleşme sürecini aktarmaya gayret gösterdim. Benlik, kendi bütünlüğünü korumak için sınırlarını çizmeye çalıştıkça toplumsal dinamiklerin bunları tekrar tekrar yıkmaya devam etmesini görmezden gelmek kuşkusuz rahatsız edicidir. Şimdi, yeni cinsellikler üzerinden cinselliğin yeraltı sularına inme zamanı. Aksi hâlde kuramın bir yanı hep eksik, -öyle görünüyor ki- cinsellik de hep sapkın kalacak.

 

Kaynakça:

Chodorow, N. J. (1992). Heterosexuality as a compromise formation: Reflections on the psychoanalytic theory of sexual development. Psychoanalysis & Contemporary Thought. 15(3), 267–304.

Ferenczi, S. (2000). Psikanaliz açısından cinsel yaşamın kökenleri. (H. Portakal, Çev.). Cem Yayınevi. (Orjinal eserin yayın tarihi 1938).

Fogany, P. (2009). Psychosexuality and psychoanalysis: an overview. Identity, Gender, and Sexuality: 150 Years After Freud. Karnac Books.

Freud, S. (1953). Three essays on the theory of sexuality. Standart Edition, 7, 125-243. Hogarth Press. (Orjinal eserin yayın tarihi 1905)

Klein, M. (1957). Envy and gratitude and other works 1946-1963. The International Psychoanalytical Library, 104, 1-346.

Lewes, K. (1988). The Psychoanalytic theory of male homosexuality. Simon & Schuster, 82-86.

McDougall, J. (1995). The many faces of Eros: a psychoanalytical exploration of human sexuality. WW Norton & Co.

Minazio, N. (2014). Psikanaliz “toplumsal cinsiyet çalışmaları”ndan korkmalı mıdır? Avrupa Psikanaliz Federasyonu Sempozyumu: 2025’te Psikanaliz. 19-21 Eylül, Berlin.

Stoller, R. (1975). Perversion: the erotic form of hatred. Pantheon, 195-206.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Son yazılar

Estetikten Öğrenmeye: Ruhsallıkta Boşluğun İzleri

Yüzünü uzak tut biraz Dünya geçiyor olanca görkemiyle Göremiyorum Yüzünü yakın tut biraz Dünya geçiyor olanca görkemiyle Tat alamıyorum -Şükrü Erbaş Her deneyim anlardan oluşur. Nitekim...

Varoluşsal Nasır

“Vahşet gömülmeyi reddeder. Halk arasındaki inanışlar Hikayeleri anlatılana kadar Mezarlarında yatmayı reddeden Hayaletlerle doludur.” Judith Herman, Travma ve İyileşm Bizim kültürümüzde kötü haber tez yayılır,...

Nasıl Görünüyorum?

İnsan nasıl göründüğünü görebilmek için başka gözlere ihtiyaç duyar. Başka gözler, çok uzakta değil, kısa bir göz mesafesinde, yakındadır....

Kendini Arayan Gafil

                        “Kim korkmamıştır otururken kendi kalbinin perdelerinin önünde?Rilke Bu yazı, sözlerini Ahmet Ali Arslan’ın...

Psikanalitik Aile Terapisi

Psikanalizin felsefi alt yapısı kişinin öznelliğinin ve bireysel öyküsünün altını çizer. Ancak psikanalitik kuram kişinin ruhsal gelişimini yakın çevresi,...

Kutsal ve Söz

Aslen sözcükler birer sihirdi. Günümüzde bile söz eski sihir gücünün çoğunu muhafaza etmiştir. İnsan insanı sözle mutlu edebilirken yine...

Narsisistik Füzyon Talebi Olarak Haset

Aman ha! iyiliğini, güzelliğini, zenginliğini, başarını,sağlamlığını gösterme; haset edilirse yıkıma uğrar. Nazar, nesnelerin kendilerine ait güzelliği, ihtişamı, iyiliği sergilemelerine karşılık;...

Kohut’a Kısa Bir Giriş

1913 yılında Viyana’da dünyaya gelen ve psikanaliz serüvenini Chicago Psikanaliz Enstitüsü’nde sürdüren Heinz Kohut, kuramsal farklılıklardan dolayı yollarını ayırana...