“Herkesin bir hikâyesi vardır. Ama herkesin bir anlatıcısı yoktur.”
(Sal, 2016)
Bir Tanrıça. Tanrılar tanrısı Zeus’un eşi Hera. Bu büyüklük makamında gurur ile oturmalıydı ama hayır! Ortalıkta dolanan iğneleyici sözler, kulaklarına dolmuş bu söylenceler… Ne kadar doğruydu bilinmez ama şüphe, kutsal şüphe yakasını bırakmadı. Söylentilere kulak asmamalıydı ama astı. Zeus’un, onu bir peri kızıyla aldattığı söylentisine inandı. Hera, sevdiğini başka biriyle paylaşmaktansa -hem de bir peri kızıyla- ölmeyi ya da öldürmeyi yeğlerdi. Bir tanrıçayla aldatılsaydı şüphesiz bu kadar incinmezdi.
Hiç bu denli aşağılandığını hissetmemişti Hera. Öfkeyle ”Nymphe” adındaki peri kızlarının yaşadığı ormana indi. Adımları öfke saçıyordu. Kıskançlığın ve aşağılanmışlığın doğurduğu öfke… Kendisini gören Nympheler sağa sola kaçışıyordu koruda. Biri durdu, kaçmadı: Orman perileri arasında en güzel sesli olan Ekho. Bembeyaz yüzü, siyah saçları, minik omuzları… Omuzlarını döven siyah saçlarından dolayı omuzları kendisine doğru kıvrılmıştı, masumiyetini korumak istercesine. Sanki durmadan bir çiçeğin kenarını anlatıyor (Kömürcü, 2017) gibiydi. Hera’yı birden önünde görünce gözbebekleri büyümüş, şaşırıp kalmıştı. Ekho’nun karşısında o an duran Hera değil de başka biri olsaydı Ekho’ya sarılmamak için aklını kaçırmış olması gerekirdi ya da kalbini. Ama Hera öfkeliydi, şefkat damarını kesip de gelmişti. Burnundan soluyordu. Kocaman kanatları yeri yaracakmışçasına titrek ve keskindi. Kocasını ayartan orman perisi karşısındaydı işte. Ekho ”daha hiç konuşamadan” Hera: “Madem sen benim yüreğimin sesini aldın; ben de senin en değerlini, sesini alacağım, sadece başkalarının söylediklerini tekrarlayabileceksin.” dedi ve Tanrıça Hera, orman perisi güzeller güzeli Ekho’yu lanetledi.
Masumiyet timsali Ekho’ya bir zayıflık daha eklenince Ekho daha da bir masumlaştı. Ekho artık ormanlarda kuşları dinliyor, onların diliyle konuşuyordu. İlk başlarda zorluk çekse de kuşların tanrısal melodisinin ritmiyle konuşmayı zamanla benimsedi. Yine bir gün ormanda gezinirken genç, yakışıklı mı yakışıklı bir avcı gördü. Narkizzos’tu bu. Doğduğu zaman geleceği bilme kehaneti ona bahşedilen Tireisus’un “Kendini bilmediği sürece ömrü uzun olacak” dediği Narkizzos’tu bu. Zaten konuşma yetisine çok az sahip olan Ekho; onu görünce diğer kelimeleri de unuttu, kuşların dilini de. Ekho, sevinçle genç adamın kendisini görmesi için çabalarken Narkizzos, hışırtının geldiği tarafa döndü. “Kim var orada?” dedi. Ekho, o an ilk defa Narkizzos’un gözlerini gördü, kendini de o gözlerde gördü. Kısa süren bir şey, iki geyiğin sıçrayıp havada öpüşmesi gibi (Müldür, 2017) Kısa geçen bir süre Ekho’nun Narkizzos’a vurulmasına yetmişti. Ekho, unuttuğu kelimeleriyle bir şeyler söylemek için çabalarken yine ve yeniden ”daha hiç konuşamadan” Narkizzos yüzünü buruşturarak oradan çekip gitti. Gözleri durur mu onlar da gidiyorlar (Süreya, 2020).
Gözde duran sıcak gözyaşı yere düşünce nasıl soğuyorsa kendini Narkizzos’un gözlerinde gören Ekho da Narkizzos çekip gidince o gözden yere düşüp yere çakılmıştı. Kendini bulabildiği bir gözden, bir yerden mahrumdu artık. Yeri ona dar geldi, gözden düşen sıcak gözyaşının ölü soğukluğu değil, içinde bir yangın başladı. Kendi içiyle birlikte içinden taşıp içinde yaşadığı ormanı da yakan… Orman perisi Ekho belki de ilk kez tabiatına aykırı davrandı. Ormandan taşıp dağlara sığındı, dağların mağaralarına. Oralardan da taştı ve o dağdan bu dağa savrulup gitti. Günden güne eriyordu. Kara sevdanın zifiri karasındaydı. Minik omuzları daha da bir içine çöküp minicik omuzlara dönüştü ve daha fazla dayanamayan Ekho bir süre yere paralel gittikten sonra (Bıçakçı, 2017) yerle bir oldu, kendi içine çökerek öldü. Arta kalan kemikleri dağın kayalarına ve uzun zamandır içinde tutmuş olduğu güzel sesi de bu kayalarda yankılanan, “eko” denilen ebedî yankılara dönüştü.
Bu yankıların sesi güçlü olmalıydı ki Olimpos dağında yaşayan tanrılar, bu yankıları duyup Ekho’nun hâline çok üzüldüler ve öfkelendiler. Daha çok sessiz kalamayacak tanrılar kararlarını verdiler. Aşk Tanrıçası Afrodit: “Başkasını sevemeyen, kendinden başkasını sevemesin” diyerek Narkizzos’u lanetledi ve günlerden bir gün Narkizzos, Styx Nehri’nin kenarına su içmek için eğildiğinde kendi görüntüsünü gördü. O da ne? Bir güzellik abidesi… Daha önce fark edemediği kendi güzelliği karşısında büyülendi âdeta. Kendini bildi: Tireisus’un kehaneti. Kendini sevdi: Afrodit’in laneti. Güzel olan sevilirdi. Her güzellik bir âşık isterdi. O da kendi güzelliğine aşık olmuştu. Seven de bir sevilen de. Yol da bir yolcu da. Su içmeyi unuttu, kendisi ile doymaya çalıştı. Bir yudum suydu işte. Günden güne kendisini izledi, durdu. Ekho’nun kaderini yaşar gibiydi. Günbegün zayıfladı, sararıp soldu. Ömrü orada öylece bittiğinden mi, yoksa görüntüsü ona yetmeyip kendine kavuşmaya çalışmasından mı bilinmez; Narkizzos, Styx Nehri’nin içine düştü ve bir daha hiç görünmedi. Sadece düştüğü yerden güzeller güzeli bir çiçek yeşerdi. Bir yanlışı düzeltircesine açan bir çiçek (Süreya, 2020). Kendine kavuş(ama)manın bedelini ölümüyle ödeyen Narkizzos’a bir ağıtın, bir yasın simgesi olarak açılan “Nergis çiçeğiydi.”
KAYNAKÇA
Bıçakçı, B. (2017) Bir süre yere paralel gittikten sonra, 11. Baskı, İletişim Yayınları.
Kömürcü, S. (2017) Dünya lekesi, 3.baskı, Everest Yayınları.
Müldür, L. (2017) Saatler / geyikler, 4.baskı, Yapı Kredi Yayınları.
Sal, S. (2016) Dank, 1.Baskı, Aprıl Yayıncılık.
Süreya, C. (2020) Sevda Sözleri, 76. Baskı, Yapı Kredi Yayınları.