Aslen sözcükler birer sihirdi.
Günümüzde bile söz eski sihir gücünün çoğunu muhafaza etmiştir.
İnsan insanı sözle mutlu edebilirken yine sözle umutsuzluğa sürükleyebilir.
-Sigmund Freud, 1940
Ölüm de yaşam da dilin etkisindedir.
-İncil, Süleyman’ın Özdeyişleri 18:21
Mistisizm daima en güç dil deneyimini temsil etmiştir.
-Roland Barthes, 1978
Söz eylemsel çeşitliliği olan bir kavramdır; alınır, tutulur, verilir, taşınır, güldürür, ağlatır, baştan çıkarır, yanıl(t)ır… İncil’e göre insan olan ve aramızda yaşayan söz (Yuhanna, 1:14) nesnesine ve öznesine göre kimliklenir: Tanrıdan geldiğinde kelam, buyruk ya da vahiy, efendiden geldiğinde emir, analistten geldiğinde yorum olur. Söz elçisine zeval vermezken sahibine veya muhatabına dert verebilir. Bir bebeğin ilk sözleri ebeveynlerince mutlu bir an olarak kaydedilirken sevilen birinin son sözleri de aynı ölçüde kayda değer fakat hüzünlü olabilir. Söz öznel tarihin, arzuların, dürtülerin, semptomların kanalından geçerek dilin aracılığıyla ve dile tabi olarak ötekine ulaşan z(engin) bir yapılanma olarak tanımlanabilir.
Bu kavrayışta önce dil ve sözün dil bilimsel tanımı yapılmalıdır. Saussure dil (langue) ve söz (parole) ayrımını, dilin yapısallığını açıklamak için kullanır. Ona göre dil toplumsal bir ortaklığın kontratı iken söz bireysel olan ve dilin öznel kullanımıyla mümkün olandır (Birlik, 2019). Bu bağlamda dil tektir fakat dilin sınırları içinde varlık gösterebilen parole sınırsız imkân ve çeşitliliğe sahiptir. Bu olanaklılık özneye sözün aracılığı ile kişiselleşme ve kendi tarihini yeniden ‘dilin’ imkanları ile inşa etme fırsatı sağlar. Dilin yapısallığından etkilenen psikanalitik görüşler söz ve dil kavramlarını analitik bağlamda yeniden tasvir eder. Kristeva parole kavramını analitik söz olarak tanımlarken (Tutal, 2004) Evans’ın aktardığına göre Lacan sözü (parole) kategorize ederek dolu söz ve boş söz ayrımına uzanır (Evans, 2019). Lacan’a göre hakikati şekillendiren, hakikatin tamamına yetmese de öznenin arzusunun sınırlarında gezen söz dolu sözdür egonun sözleri ise boş söz olarak ifade edilir. Lacancı kuramda özneyi semptomundan kurtaracak olan da dolu sözdür (parole pleine) (Birlik, 2019).
Başlangıçta söz vardı. Söz tanrıyla birlikteydi ve söz tanrıydı. Her şey onun aracılığıyla var oldu var olan hiçbir şey onsuz olmadı. (Yuhanna:1) Hristiyanlığın kutsal kitabı İncil’e göre yaratanın kendisi de yaratım da sözün dolayımındadır. Tanrı, söz aracılığı ile inananlarla birlikte var olur. Soysal’ın aktardığına göre Lacan, “Sözden önce hiçbir şeye sahip değiliz… Sözden itibaren dünyada yeni olan ve ona güçlü dönüşümler getiren bir şey ortaya çıkıyor.” sözleri ile İncil’in ilk öğretisine gönderme yapmaktadır (Lacan,1954).
Söz öncesi hiçlikle diğer kutsallarda da karşılaşılır. Yahudilikte de sözün önemi ve öznesi diğer kutsal dinlerle benzerdir. Tevrat’ta rivayet edildiği üzere dünyayı yedi günde yaratan tanrı arzusunu sözün aracılığı ile dile getirir ve yaratım süreci söz ile başlar. Tanrının kuralları olarak Musa’ya gönderilen yalnızca sözdür. Hinduizm’in kutsal kitaplarından olan Vedas ta ise, evrenin yaratılışının sebebinin tek bir söz olduğunu aktarılır. Brahma’nın duyduğu ve kaynağını bilmediği tek bir söz evreni yaratmasının sebebidir. Evrenin yaratılışının kaynağı olarak görülen kutsal tapas sözü kaynağı bilinmeyen bir ötekinden gelmiştir.
İslam inanışına göre ise dini herhangi bir eylemin tanrının nazarında kabulü için önce Allah’ın varlığına sözel tanıklık gerekir. İslam dinine girerek, Müslüman olarak adlandırılmanın ön koşulu söz ve söze şahitlik edecek başka bir ötekidir. Bu söz –kelime-i şehadet –Arapça kelime kökeninde tanıklık- bir kabulü içerir. Aynı zamanda ötekinin tevhide şahit olması gerekliliği, sözün bir mahalde ötekinin dolayımı ile varlık kazanmasına örnek gösterilebilir. Bu öteki, Lacan’ın büyük ‘A’ ile gösterdiği (Autre)’dir ve simgesel bir düzenin içinde yapılanır. İslam’ın peygamberinin mahşer günü tanrı kabulünde, iyi ve doğru kabul edilen her davranış ve eylemden daha ağır basacak olanın kelime-i tevhit getirmek olduğunu söylediği aktarılmaktadır (Gazali, 1975). Lacan (1954)’a göre eylemin ve sözün önceliği arasındaki salınıma getirilebilecek açıklama sözün evvela bir eylem oluşudur. Kelime-i tevhit, Lacan’ın sözün işlevlerinden biri olarak saydığı ‘tanıma işlevi’ bağlamında hem söz hem de eylem olarak değerlendirilebilir fakat bu tanıma işlevi tanrı-kul ilişki dinamiğinde öznesi ve nesnesi sabit bir bütünlük değildir zira tanınan ve ardından bilinenin tanrı olabileceği yorumu yapılabileceği gibi kul olabileceği de düşünülebilir.
Lacan’a göre söz, öznelere yeni bir ilişki imkânı tanıyan ve kurucu işlevi olan da bir sözdür. İslam’ın kutsal kitabı Kuran’da Kalû-Belâ kıssası anlatılır. Araf suresi 172. ayette bahsi geçen kıssaya göre tanrı henüz dünyayı yaratmadan önce tüm insanoğlunun ruhlarını yaratarak onlara şöyle sorar: “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” tüm yaratılmışların ruhları ise şöyle seslenir: “Evet rabbimizsin tanıklık ediyoruz.” (Esed,2002). Tevhit inancına göre tanrının, kullarına ilk sözü, tanrı için olduğu gibi yaratılanlar için de bir konum göstermektedir. Lacan’ın kurucu söz olarak tanımladığı ve öznesini de nesnesini de dönüştüren söz tevhid inancında Kalû- Belâ kıssası ile aktarılmıştır. Kurucu söz (parole fondant) sözün sahibiöznenin ve sözün iletildiği nesnenin yapılandırıcısı olarak okunabilir ve hem özneye hem de nesneye bir konum atayan söz olarak değerlendirilebilir.
Rousseau (2021), bireylerin sözü icat etmelerinin ardında salt iletişime duyulan bir ihtiyacın olmadığını; ilk sözün kaynağının aşkın, acının, nefretin ve öfkenin dışa vurulma gereksinimi olduğunu aktarır. İletişim hayatta kalmak için gerekli olandır, söz ise var olmak ve var olmaya devam edebilmek için ihtiyaç duyulandır. Doğada her canlıda belirli bir iletişim yeteneği varken, her canlıda söz yoktur. Söz için öteki gereklidir. Söz, ben diyebilmek için önce ben olmayan diyebilmektir. İslami kaynaklardan aktarılan tanrının “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” (Acluni, 1998) cümlesi söz tarafından belirlenen öznenin Öteki’nin mahalinde var oluşu olarak okunabilir. Belirleyici ve dönüştürücü olan sözdür. Brahma, evreni yaratmadan önce yalnızca Brahma’dır. Ötekinden gelen söz ile tanrı olarak konumlanır Tanrı demek için kul diyebilme koşulunu, efendi diyebilmek için köle diyebilme koşulunu sağlayan dilin dolayımıyla var olan sözdür.
KAYNAKÇA
Aclûnî, İ. B. M. (1988). Keşfü’l-hafâ. Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, І-ІІ.
Barthes, R. (2017). Sesin Rengi. (AN. Bingöl, çev.).Metis Yayıncılık.
Birlik, N. (2019). Jacques Lacan’ın Yapısalcılık ile Karmaşık İlişkisi. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 59(1), 529-542.
Esed, M. (2002). Kur’an Mesajı: Meal-Tefsir. (C. Koytak ve A. Ertürk, çev.). İşaret Yayınları.
Evans, D. (2019). Lacancı Psikanalize Giriş Sözlüğü. (T. Sivrikaya ve UY. Kara, çev.). Islık Yayınları.
Freud, S. (1998). Ruh Çözümlemesine Giriş Konferansları. (E. Kapkın ve A. Tekşen, çev.). Payel Yayınları.
Gazali, İ. I. (1975). İslam Ahlakı. (A. Nuri, çev.). İstanbul.
İncil-Yeni Ahit, 2020. Dorlion Yayınları, ss. 86-179
Lacan, J. (1954). Sembol ve Onun Dinsel İşlevi Konusunda. (A. Soysal, çev.). Monokl Yayınları.
Rousseau, J. J. (2021). Dillerin Kökeni Üstüne Deneme. (Ö. Albayrak, çev.). İş Bankası Kültür Yayınları.