Yönetmenliğini Brett Haley’in üstlendiği, 2020 yapımı bir Netflix filmi olan “All the Bright Places”, iki gencin (Violet Markey ve Theodore Finch) hayatının kesişmesini konu alıyor. Bu yazıda, sadece kendini tanımaya ve anlamaya dair yoğun bir çabası olan Finch’in hikâyesine odaklandım. Filme geçmeden önce kısa bir şekilde birkaç kuramsal bilgiyi paylaşmak istiyorum:
İlk olarak W.R. Bion’un, anne-çocuk ilişkisinde üzerinde önemle durduğu “annenin kapsayıcı işlevi” kavramından bahsetmek yerinde olacaktır. Anne, bebeğin ihtiyaçlarını yerinde ve zamanında doğru bir şekilde karşıladığında bebek kapsandığını hissedecek ve kötü hissettiren rahatsızlıkların annesi tarafından dönüştürüldüğünü fark edecektir. Bu dönüştürücü işlev sayesinde anne; bebeğin kaygılarını, rahatsızlıklarını kapsayarak onu rahatlatır. Bu işlevin yerine getirilmemesi durumunda, bebeğin ruhsal kapasitesi gelişemeyecek, bir anlam oluşturamayacak ve boşluğa düşecektir (Parman, 2006).
Ergenlik dönemine bakacak olursak Freud (1905) “Cinsellik Üzerine Üç Deneme” adlı çalışmasında ergenliğin, çocukluk sorunsallarının ve çatışmalarının tekrarını içerdiğini belirtmektedir. Bu sebeple çoğu zaman nasıl bir çocuk olunduğu, nasıl bir ergen olunacağını belirler (Pirim Düşgör, 2012).
Bir ergen olan Finch’in ruhsallığını anlamaya çalışırken, yukarıdaki bilgilerden de hareketle psikanalitik kuramın ergenliğe bakışını temel alarak “kayıplar” ve “otorite yokluğu” başlığı üzerinden değerlendirmeye başlayabiliriz:
Ergenlik ve kayıp sorunsalı
“Babam terk etti bizi, annem sık sık seyahatlere çıkar. Elimdeki tek şey Kate, onu kaybetmekten korkuyorum.”
Lise son sınıf öğrencisi olan Finch; sosyal ilişkileri zayıf, akademik anlamda başarısız, öfke problemleri yaşayan bir ergendir. Film boyunca ne annesini ne de babasını görürüz. Kız kardeşi Kate ile yaşayan Finch, zamanının çoğunu yalnız başına geçirmektedir. Film ilerledikçe Finch’in dünyasına öfke ve hüzün iyice hakim olmaya başlar. Cevabını bulmak istediği bir yığın soru vardır kafasında, hem kendi geçmişine hem de aile geçmişine yönelik bir sorgulama içindedir artık. Geçmişte anne ve babası arasında neler olmuştu, kendisi nasıl bir çocuktu o zamanlar, babası onları neden terk etmişti ve onlardan ayrı bir hayat kurmak istemişti? Kate ile aralarında geçen konuşmada bu sorulara yanıt aramaya çalışırken şu cümleler dökülür ağzından: “Babamı çok net hatırlamıyorum ama hatırladığım her şey epey kötü. Babam neden böyleydi, bizim yüzümüzden mi böyleydi?” diye sorar kız kardeşine.
Anne-baba arasında olup bitenler ve babasının onları neden terk ettiği gibi çok önemli soruların cevaplarını arayan Finch amacına ulaşamaz. Huerre (2012), anne-baba ayrılığı ile ilgili gerekli açıklama yoksunluğundan dolayı, ergenin ayrılığın sorumlusu olarak kendisini görebileceği ve bundan dolayı suçluluk duygusunun gelişebileceğini öne sürmektedir. Çocukluk dönemindeki duygusal yoksunlukları, kayıpları anlamlandıramayan Finch’e geçmişte olduğu gibi şimdi de gereken kapsayıcılığı çevresi sunamamıştır ve geçmişle alakalı anlamlandıramadığı birçok şey tamamen karanlıkta kalmıştır. Bu yüzdendir ki “Bir sebebi olmalı, belki de kötü olan bizdik.” diyerek sorumluluğu kendi üzerine alıp suçluluk hissetmesi kaçınılmaz olmuştur.
Gerçeklikle temasının kaybolduğu kavga anını şöyle anlatır: “(…) Oradaydım ama orada değildim, kendimi izliyordum. Bazen biraz kayboluyorum.” Bir zamanlar sürekli fiziksel şiddet uygulayan ve onları terk eden babasını mı izliyordu Finch? Onun en ufak bir engellenme ile karşılaştığı vakit saldırganca davranması ne düşündürmeli? Yine başka bir yerde de babasının neden fiziksel şiddet uyguladığını sorgularken şu cümleleri duyarız: “Ama bir sebebi olmalı, çünkü bir sebebi varsa iyileşebilir.” Babası üzerinden biraz da kendini anlatıyor gibi değil mi?
Yakın arkadaşı Finch’in zor bir insan olduğundan söz ederken önemli bir bilgiyi de paylaşır bizimle: “Herkesin onu terk ettiğini düşünüyor, ben onu yapmayacağım.” Bundan dolayı başkasına alışmanın, ihtiyaç duymanın bir tehlikesi de vardı Finch için. Çocukluk döneminde yaşadığı hayal kırıklıklarının tekrarlanması ihtimaliydi bu tehlike. Yine terk edilebilirdi. Böyle bir kaygıyı yoğun bir şekilde yaşadığı için çoğu kez nedensiz bir şekilde ortadan kayboluyor, kendi kendine yetmeye çalışıyor ve bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi tekrar karışıyordu insanların arasına. Buradan yola çıkarak tam da sınır patolojilerde gördüğümüz yakınlaşma-uzaklaşma sorunsalının (Masterson, 1978) Finch’in ruhsallığında önemli bir yer edindiğini söyleyebiliriz.
Otorite bağlamında ergenlik
Ergen, bir taraftan değişen yeni bedenine sahip çıkmaya çalışırken diğer taraftan da ruhsal kimliğinin arayışı içindedir (Jeammet, 2012). Kimlik arayışında olan ergenin bir yetişkinin desteğine ihtiyacı olacaktır. Lauru (2013), otoritenin simgeleştirici işlevine vurgu yaparak öznelleşme sürecinin otorite konumunu üzerine alan yetişkinin tutumuyla kolaylaştığını söyler. Bu sayede kişi; özne olarak kendi kimliğini, düşüncesini, arzusunu sahiplenecektir.
Anne ve babanın ortada olmayışı, sınır koyabilecek bir otoritenin yokluğu Finch’i adeta bir düzensizliğin, başıboşluğun içine sürüklemiştir. Kimlik arayışında olan Finch’in yaşadığı içsel çatışmaları kapsayabilecek bir çevrenin olmayışı, engellenmeye tahammül edebilecek ruhsal bir olgunluğa ulaşmasını zorlaştırmış ve bu yüzden onun toplum-karşıtı davranışları sergilemesine yol açmıştır. Sembolizasyon yerine eylem hep ön planda olmuştur (sürekli okulda kavgaya karışması, yoğun öfke patlamaları vs.).
Çatışmalarla dolu ergenlik sürecinde Finch’in yalnızlığı, onun sorunlarını günbegün derinleştiriyor ve onu bir çıkmaza doğru götürüyordu. Güleç (2014), ergenleri anlamak ve dinlemek adına yetişkinler tarafından gerekli alanın sunulması gerektiğini öne sürer. İster eyleme dökmeleri, çığlıklarıyla ister suskunlukları, içe kapanmalarıyla ifade edilsin yetişkinler bu alanı yine de sunmalıdır der.
Finch’e böyle bir alan sunulmuş muydu? Yaşadığı kayıpları dile getirebileceği bir alan yaratılmış mıydı ona gerçekten? Çevresindeki tek yetişkin olarak okuldaki rehberlik öğretmeninin Finch ile yaptığı görüşmelerin içeriğine dikkat edecek olursak bunların kapsayıcılıktan ne denli uzak görüşmeler olduğunu anlarız. Öğretmeni, Finch’in yansıtmalarını dönüştürmek yerine “Böyle devam edersen mezun olamazsın.” gibi uyarılarla görüşmeyi sürdürüyordu ya da birtakım yönlendirmelerle. Bion’un ifadeleriyle anlatmaya çalışırsak Finch’in yansıttığı ham duyguları anlayıp, onları dönüştürüp daha tahammül edilebilir ve anlaşılır kılamadığından kapsayıcılık işlevi yerine getirilememiştir. Çocukluk döneminde anne ve babasıyla kurduğu ilişkinin tekrarıydı belki de öğretmeniyle kurduğu ilişki. Ona anlaşılmadığını, kapsanmadığını yeniden hissettirmişti yaptıkları görüşmeler. Dolayısıyla çözümlenememiş çatışmaları tekrardan dönüştürmek için ihtiyaç duyduğu gerekli desteği çevresinden göremediğinden, gitgide daha da büyüyordu iç dünyasındaki anlamsızlıklar, belirsizlikler, çatışmalar…
Bu yüzdendir ki içsel gerilimini azaltma, kendi kendini sakinleştirme zorunluluğu içindeydi. Bu görevi üstlenecek ya da daha doğru bir ifadeyle hafifletecek bir yetişkin yoktu etrafında. Yalnızdı ancak değişmek için umudu, çabası vardı. Çoğu zaman yüksek sesli müzik eşliğinde koşması, zaman zaman başını alıp gitmesi bir taraftan rahatlama sağladığı gibi diğer taraftan da tahammül edemediği, taşıyamadığı o duygularla arasına mesafe koyma ihtiyacındandı. Bu duyguları işlemleyebilmek, yeniden dönüştürebilmek için yeterli ruhsal kapasiteye sahip değildi Finch. Düşüncelere izin vermek, iç dünyasıyla temas halinde olmak onu oldukça zorluyordu. Bu sebeple kaçışı eylemde buluyordu çoğu zaman.
“Bazen boşluktaymışım gibi hissediyorum, karanlık hâllere bürünüyorum. Bir şeyleri anlamlandırabilmek için çok hızlı düşünüyorum ama sonra tüm düşüncelerim aynı anda gidiyor. Bazen onları oraya koyabilirsem odaklanıp yavaşlayabiliyorum.”
Odasının duvarlarının baştan aşağı post-itlerle dolu olmasının sebebini böyle açıklıyor Finch. Boşlukta kaybolmanın, ruhsal anlamda dağılmanın önüne geçmek için böyle bir yol bulmuş kendisine. Odaklanabilmek, düşüncelerini organize etmek için notlar almalı. Aldığı notlar içinde dikkatimizi en çok çeken “Ben uyanığım.” cümlesi olur. Film boyunca birkaç kez karşılaşıyoruz bu cümleyle. Kendisini gerçek hissetmeye ihtiyacı var Finch’in, var olduğunu sürekli hatırlaması gerek.
Filmde dikkat çeken önemli sahnelerden biri de gardırobun içinde notlar aldığı sahneydi. Koşu sonrası eve gelen Finch, gardıroptaki tüm kıyafetleri çıkarıp gardırobun içine girmiştir. Tamamen kapalı ve dar olan bu alan, Finch’in kapsanma gereksiniminin ne derece yoğun olduğunu düşündürmektedir. Yetişkin tarafından belirlenmeyen sınırları Finch kendi başına çizmiş gibidir. İç ve dış sınırları birbirinden ayırmak onu güvende hissettirmiştir. İç ve dış sınırlar arasındaki bu aşırı katılık, Finch’in içsel çatışmalarına karşı güçlü bir koruyucu kalkanına ihtiyaç duyduğu şeklinde yorumlanabilir (Anzieu, 2008).
Geçmişe dair bildiklerinin netlikten uzak, bölük pörçük oluşu ve belirsizliğin yarattığı huzursuzluk; yaşamının erken dönemlerinde olduğu gibi çevrenin kapsayıcı işlevini yerine getiremediğini göstermektedir. Karanlıkta kalan, belirsiz ne varsa şimdi her zamankinden daha da acı veriyor Finch’e. Bir taraftan ergenliğin kendine özgü zorlukları diğer taraftan geçmişle alakalı cevapsız kalan onca şey. Dürtüselliği, yıkıcılığı hem kendisine hem çevresine zarar verecek boyutlara ulaşmıştır artık.
Çocukluk dönemindeki duygusal yoksunluklar, çözümlenememiş çatışmalar ile birlikte ergenlik döneminde destekleyici çevrenin yokluğu Finch’in mücadelesini zorlaştırmış ve en sonunda onu pes etme noktasına götürmüştür. Giderken de ardından bir not bırakmıştır: “BEN BURADAYDIM.”
Kaynakça:
Anzieu, D. (2008). Deri-Ben. (N. T. Demiryontan, Çev.). Metis Yayınları. (Orijinal eserin yayın tarihi 1995).
Freud, S. (2006). Erinliğin Değişimleri. (E. Kapkın, Çev.) Cinsellik Üzerine içinde. Payel Yayınları, 120-136 (Orijinal eserin yayın tarihi 1924).
Güleç, N. (2014). Ergenlik: Anlamak ve Anlaşılmak Üzerine. Psikanaliz Yazıları, Bağlam Yayıncılık, 39-52.
Jacquet,Y. & Huerre, P. (2012) Dönüşümler. Ergenlik: Anne Babalar ve Uzmanlar İçin Nirengi Noktalar (içinde, Ed. Jeammet. P.) (M. I. Ertüzün Çev.) Bağlam Yayıncılık, 19-41.
Jeammet, P. (2012) Ergenlik: Anne Babalar ve Uzmanlar İçin Nirengi Noktalar. (M. I. Ertüzün Çev.) Bağlam Yayıncılık, 41-71.
Lauru, D. (2013). Ergenlikte Değişim ve Erişkin Yaşama Geçiş. (Ed.) Talat Parman, Bağlam Yayıncılık.
Masterson, J. (1978). The Borderline Adolescent: An Object Relations View. Adolescents Psychiatry, 6, 344-359.
Parman, T. (2006). Psikanaliz ve Düşüncenin Gelişimi. Psikanaliz Yazıları, Bağlam Yayıncılık, 25-43.
Pirim Düşgör, B. (2012). Ergenlik Yolcuğunda Sınır. Yansıtma: Psikopatoloji ve Projektif Testler Dergisi, Bağlam Yayıncılık, 18, 71-77.