Benlik bilinci; kişinin kendi içsel ve dışsal süreçlerine duyarlılığı, kendine dair öz farkındalığıdır (May, 2018). Bu farkındalık kişiye hakiki bir yaşam fırsatı sunarken beraberinde var olmanın ıssız ve tekinsiz sorumluluklarını da getirir. Benlik bilinci geliştikçe kim olduğumuz, neden dünyada olduğumuz, hayatımızın amacının ne olduğu gibi varoluşsal sorular yaşamımızın cevaplanması gereken başlıca soruları hâline gelir. Güzelliklerinde oldukça cömert olan hayat, bu soruların cevapları için insanoğluna -çok anlaşılır bir şekilde- pek de cömert davranmaz. Belirsizliğin içinde kişi, kendisini seçimleriyle var etmek zorundadır. Nihayetinde tüm bu belirsizlik de beraberinde insana daimi eşlikçiler olarak kaygı, varoluşsal boşluk, anlamsızlık, yalnızlık, sınırlılık ve sorumluluk gibi bazı duyguları getirir (Yalom, 2014). Varoluşçu düşünürler ise bu belirsizliği ve varoluşun kaçınılmaz durumlarını anlamlandırmak için bazı kavramları kullanmışlardır. Bir sonraki bölümde Heidegger’in ortaya attığı bazı kavramlara ve belirsizlikten doğan duygulara varoluşçu kuramın yaklaşımlarıyla açıklık getireceğiz. Ardından seçilmiş olan bazı şarkıları bu kavramlarla ilişkilendirerek şarkılara bir de varoluşçu pencereden bakacağız.
Varoluşçu felsefe düşünürlerinden Heidegger’in varoluşçu kurama kazandırdığı pek çok kavram vardır. Bunların ikisini ele alacak olursak ilki, bu dünyaya fırlatılmış olduğumuzu söyleyen “fırlatılmışlık” kavramıdır. Diğeri ise birlikte var olmanın kaçınılmazlığına değinen “Her dünya içinde varoluş aynı zamanda birlikte varoluştur.” yani “Mitsein” kavramıdır (Bakewell, 2017). Varoluşçu kurama göre kaygı; yaşamımızı sonsuz ve belirgin olgularla çevrili bir dünyada geçirmediğimiz için insanın varoluşuyla beraber getirdiği, tüm insanlığa ait ortak bir duygudur (Yalom, 2017). Anlamsızlık; neden burada olduğumuz, ölüm gibi bir gerçeğin varlığında yaşıyor olmanın anlamının ne olduğu gibi kesin ve belirgin yanıtları olmayan soruların bir ürünüdür. Varoluşsal boşluk kişinin yaşamının yaşamaya değer oluşuna ilişkin kaygısıyla ilişkilendirilir (Frankl, 2009). Varoluşçu kuram, insanın bireysel varoluşunu ele aldığından kişi yaptığı her şeyden sadece kendisi sorumludur. Bu sebeple kişide yalnızlık ve sorumluluk gibi duygular ortaya çıkar. Bununla beraber kişinin seçimleri fiziksel, çevresel, psikolojik vb. faktörlere bağlı olarak sınırlanır (Bakewell, 2017). Bu durum ise kişiyi varoluşun bir başka kavramı olan “sınırlılık”la karşılaştırır.
Varoluşun belirsizliğinin yarattığı bu duygularla başa çıkamayarak kişinin çıkmaza girdiği ve kendi varoluşunu çeşitli sebeplerden anlamlı hâle getiremediği durumlarda varoluşçu terapi kendine özgü yaklaşımlarıyla kişinin içgörüsünün gelişmesine katkı sağlayabilir. Terapist de yolculuğunda kişiye iyi bir eşlikçi olabilir. Bununla beraber kişi, içsel ve dışsal faktörlerinin izin verdiği ölçüde çıkmaza girmeden de kendine ait anlamı var etmenin mücadelesine girebilir. Herkes için biricik ve kendine has olan anlam arama, var olma yolculuğunun süreçleri ve dinamikleri de yine herkes için farklıdır.
Kimileri için anlam yaratmanın ve kendini kendi seçimleriyle var etmenin yolu, yaratmaktır. İçeriğinden bağımsız olarak düşündüğümüzde dahi bir eser yaratmak varoluşun ıssızlığına katlanabilme çabasıdır. Kişi; yaratıcı enerjisini kullandığı ölçüde hayatına anlam kattığını düşünebilir, kendisini yarattığı eserde bulabilir, var olmanın getirdiği tüm benzersiz ve baş etmesi zor duyguları anlatıp varoluşuna eşlikçi arayabilir ya da sadece ve sadece “Var olmanın tüm tekinsizliğine rağmen ben varım.” demenin özgürlüğünü yaşamak isteyebilir. Yani, yolculuğunu sanat icra ederek anlamlandırabilir.
Sanat icra eden ile sanatın alıcısı ve gözlemcisi konumundakiler arasında ise muhakkak ki bir bağ vardır. Bir şarkıyla, bir şiirle ya da en genel hâliyle bir sanat eseriyle sanatçı birilerinin içsel süreçlerinde, var olma çabasında anlamlı bir yere temas ediyor olabilir. Bu temas sanatın alıcısı içinse hiç unutulmayacak bir karşılaşmaya -encounter- dönüşebilir (May, 2018).
“Taş Avlu” isimli şarkısında “Adem’in düştüğü günden bu kırıklar” derken Neval; en baştan, insanoğlunun varoluşundan ve taşıdığımız kırıklarımızdan bahseder. Heidegger’in “fırlatılmışlık” kavramına yeni bir bakıştır belki de bu. Yeryüzüne düşmüşüzdür. Sızısını var olduğumuz müddetçe hissedeceğimiz, var olmamızın bir bedeli olarak bizimle olan kırıklarımız vardır.
“Bir muammada buldum kendimi.” derken Sena Şener “İnsan Gelir İnsan Geçer” şarkısında, benlik bilincimizi kazanır kazanmaz yani varlığımızı kendimiz olarak hisseder hissetmez var olmanın olağan getirisi olan “belirsizliği” anlatır bize. Tam da öyle, bir muammada bulmuşuzdur kendimizi.
“İstasyon insanları buradalar tesadüfen, aynı rüyayı görüp, ayrı yerlere giden.” diye insanın dünyadaki varoluşunu istasyon insanlarına benzeten Teoman, onların tesadüfen burada olduklarıyla “anlamsızlık” duygusunu anlatır belki de bize. “Aynı rüyayı görüp, ayrı yerlere giden.” kısmında ise varoluşun kişiye yüklediği seçim sorumluluğuna atıfta bulunur.
Benzer şekilde Quenn sorar Bohemian Rhapsody’sinde “Is this a real life, Is this just fantasy?” Bu gerçek hayat mı, yoksa sadece rüya mı?
“Bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye? Kimse bilmez, kimse bilmez…” derken sınırlılığımızı, bilemeyişimizin belirsizliğini anlatmaz mı bize Mehmet Güreli?
“Kaza kaza bakınca derininde acı var, herkesin birkaçı var, kendisinden içeri.” derken Adamlar, “Sarılırım Birine” adlı şarkısında, üzerine eklediğimiz tüm duyguların ötesinde var olmamızla sızlamaya başlayan en derinimizdeki o acıdan bahseder ve bir sonraki cümleyle bunun herkes için ortaklığını tesciller bizim için aslında.
Lara Di Lara “Nedir ki insan olmak, nedir ki beraber yaşamak? Sen olmazsan ben de olmazdım.” diye anlatırken bize aslında insan olmayı, Heidegger’in Mitsein yani “birlikte varoluş”un kaçınılmaz varlığından bahseder.
Nova Norda, “Varım” isimli şarkısında iliklerimizde hissettirmek istercesine seslenir bize tüm şarkı boyunca “Özgürüm, seçimlerimle değişebilirim ve varlığımı kendim anlamlandırabilirim.” diye: “Sen kimsin dedi, bilmem dedim her gün değişiyorum.”, “Aramıyorum tanımlayan sözler” ,“ ‘Kimsin sen?’ deseler, ‘ben sadece varım diyeceğim.’ ”, “Kalıplara sığamıyorum.”
Fikret Kızılok, “Yüzünü dökme küçük kız, yaşamının anlamını bul, sonra dinle kendini, yolunu bil.” derken o küçük kızla beraber hepimize öğütler aslında, “Kendi varoluşunun biricik yolunu bul, kendi anlamını bul.” diye.
Seçtiğim bu şarkılar bize bizi ve varoluşumuzun ortak kaygılarını anlatsa da duymaya niyet edip dinlediğimiz tüm fısıltılarda, görmeye niyet edip baktığımız her zerrede varoluşumuza dair izler bulabiliriz.
Kendimizi nasıl tanımlayacağımız, tanımlamak isteyip istemediğimiz, varoluşumuzu nasıl anlamlandıracağımız; hepsi, bizim biricik yolculuğumuz. Seçimlerimizin her biri bizim ve her biri insan olmaya dahil.
Kaynakça:
Bakewell, S. (2017). Varoluşçular Kahvesi. Domingo Yayıncılık. (2. Baskı).
Frankl, V. (2009). İnsanın Anlam Arayışı. Okuyanus Yayınevi. (3. Baskı).
May, R. (2018). Kendini Arayan İnsan. Okuyanus Yayınevi. (12. Baskı).
May, R. (2018). Yaratma Cesareti. Metis Yayınları. (4. Baskı).
Yalom, I. D. (2017). Aşkın Celladı. Remzi Kitabevi. (30. Baskı).
Yalom, I. D. (2014). Varoluşçu Psikoterapi. Kabalcı Yayınevi. (1. Baskı).