Biri diğerinin üstünü örtene dek zıt duygular bir arada var olur.
Sigmund Freud, 1909
Hint mitolojisinde Tanrıça Kali anneliğin sembolüdür. Mitolojide Tanrıça Kali’nin doğurganlığına ve şefkatine vurgu yapıldığı kadar ıstırap ile yok etme gücünden ve zalimliğinden de söz edilir. Kali, cinselliği, şiddeti ve şefkati de bünyesinde barındırdığı söylenen kutsal bir figürdür. Shakti ise Kali’nin tüm güçlülüğüne ve kontrolü elinde tutuşuna yönelik kullanılan bir sıfattır. Kadim kültürlerin inanışlarında rastlanan Doğa Ana figüründe de Tanrıça Kali ile benzerliklere rastlanır. Kurak topraklarda güller devşirenin de o gülleri kurutup ezenin de aynı Ana olduğu inanışı hakimdir. Doğa Ana, sevecen ve verici olduğu kadar gaddar ve geri alan özellikleriyle bilinen bir Pagan kültürü inanışıdır. Anadolu kültürüne bakıldığında Hint mitolojisine ve Doğa Ana inancına nazir bir sembol olan Tanrıça Kybele görülür. Kybele, bereketin, doğurganlığın sembolü olduğu gibi vahşiliği ile de tanımlanan azametli bir diğer dişi figürdür. Anaç bir güç figür olarak Kybele, nesnenin canlılığı sürdürme arzusunu ve nesneyi yok etme arzusunu ruhunda aynı anda taşır. Bu ambivalans arzular Kali’de, Doğa Anada ve Kybele’de ortaktır.
Ekseriyetle kadim kültürlerden ve mitlerden esinlenen psikanalizde yaşamı ve ölümü elinde tutan tüm güçlü anne, eskil/arkaik anne olarak tanımlanır (Parman, 2007). Freud, anneyi ilk ve en önemli cinsel nesne olarak tanımlarken, Lacan (2006)’ın görüşlerine göre anne çocuğunu yeme ve yutma gücüne de sahiptir (Evans, 2019). Psikanalizin kurucusu Freud’un ve psikanalist Lacan’ın görüşlerindeki anne tasvirleri, kadim tarihlerin anne figürleri ile son derece benzerdir. Psikanalitik görüşler mitlerden esinlenmek ile birlikte kuramda fiziki bir var etme ve yok etme halinden çok, bir annenin bebeğine bakarak, onu aynalayarak var edişi veya tam tersine hayatta olmasına rağmen aynalamayan, bakmayan, gözlerini kaçıran öl(dürücü)ü bir anne oluşu söz konusudur.
Winnicott (1947) bir annenin çocuğu ile ilişkisinin daha en başından nefreti doğurabilecek pek çok durumla karşılaştığından bahseder. Bir özne olarak annenin, beden bütünlüğünü bozan, özel hayatına engeller koyan ve kaygı yaratan nesneden yani bebeğinden nefret etmek için pek çok nedeni vardır. Bu fikri destekleyen bir diğer görüş ise annenin önce arzu nesnesi tarafından dışarıdan, ardından bebek tarafından içeriden penetrasyon yaşamasının annenin fiziksel vücut bozulmasına ek olarak bir de benliğinde geri dönülmez bir bozulmaya yol açıyor olmasıdır. Dıştan ve içten penetre olmuş kadın bedeninde, sürekliliğin bozulması sözü edilmeyen bir travmaya yol açar (Atlas, 2021). Travmatik yaşantılar sürekliliğin bozulması ile yakından ilişkilidir fakat artık anne olarak bebeği ile birlikte yeniden doğan kadın travmatik deneyimi üzerinde düşünemeden bir bakım verme görevini üstlenmek zorunda kalır. Yok olan eski benliğin yası tutulamadan yeni benliğe uyum sağlama sürecine, bebeğin birincil bakım verenine duyduğu ihtiyaç sebebiyle çok hızlı geçiş yapılır. Pek çok annenin lohusalık sürecinde yaşadığı depresyon, kendi bebeğini öldürme sanrıları ve rüyaları ile ilerleyen süreç özne olarak annenin travmatik deneyiminin sorumlusu olan bebeğine duyduğu yoğun nefretin sevgiyle harmanlamasından ileri gelir. İki güçlü duygunun aynı anda öznede var oluşu kadim inançların güçlü tanrıça figürlerini çağrıştırır zira anne, tüm güçlü bir şekilde şiddeti ve şefkati, bebeğe sunabilecek konumdadır. Doğum sonrası disosiyasyon vakaları ile klinik pratikte çok sık karşılaştığını belirten Galit Atlas (2021), annelerin, doğumu öz bütünlük deneyiminin tehdidi olarak da tanımladığını aktarırken, Julia Kristeva annelik deneyiminin başlangıçta olumsuzluk ibate ettiğini söylemektedir (akt; Abrevaya, 2007). Elda Abrevaya (2013), genç bir kadının gebeliğinin, kadının henüz çok küçük bir kız çocuğu iken babasından bebek sahibi olma arzusunu tekrar gündeme getirdiğini aktarır. Bilinçdışının rahatsız edici bu gündemi, Freud (1999)’un kuramında tekinsizlik anlamına gelen unheimlich kavramı ile açıklanabilir. Kadının zihninde bastırılan ve ürpertici olan ensestiyöz ilişkinin hamilelik sürecindeki tekinsizin geri dönüşü de gebe kadının bebeğine yönelik duygularında çift değerlilik yaratır.
Bebeğin doğumunun ardından pek çok kültürde kadınlığı yok edilerek artık yalnızca “anne” olarak tanımlanacak yeni bir yapılanmaya giden öznenin birincil bakım verme sorumluluğu ambivalans duygulara kök verirken bu duygular emzirme deneyimi ile de güçlenir. Psikanalitik görüşler, emzirmenin anne bedeninde erotik bir uyarıma sebep olabileceğinden ve bu erotik uyarılmanın annede bastırmaya çalışacağı bir suçluluk duygusu yaratabileceğinden söz eder (Küey, 2007). Welldon (2001) ise kadınlığı anneliğin işlevinden ayırmanın zorluğunu, erotik haz noktası olan memenin doğum ile birlikte besleme rolüne geçmesi örneği ile açıklar. Bu görüşe göre anne, bilinçdışında memesinin erotik bir meme mi yoksa besleyici bir meme mi olduğu ikilemine düşer. Emzirme deneyimi annesel aşk ve kadınsal aşk karmaşasını besleyerek öznenin huzursuzluğunu yoğunlaştırabilir. Gebelik ve doğum süreçlerindeki bilinçdışı ve bilinç düzeyindeki uyaranların yoğunluğu ile benliğinin ikiye bölündüğünü hisseden öznenin, duygusal ve fiziksel duyumlarındaki kafa karıştırıcı olduğu kadar aynı zamanda da rahatsız edici pek çok tetikleyici faktör annenin duygularındaki ambivalans örüntüyü pekiştirir.
Yeni bir kimlikle var olmaya çalışan özne diğer taraftan da bir doyum nesnesi olarak bebeği tarafından istila edilir. Sembiyotik bu ilişkide annenin sorumluluklarının bu denli dallanması annede önce bebeğine karşı hissettiği öldürücü nefreti yaratır ardından bu nefret koşulsuz görünen yoğun bir sevgiyi doğurur. Özne olarak annenin yaşadığı süreçler düşünüldüğünde çift kutuplu kesif duygular bir anneyi mitolojik bir tanrıçaya dönüştürür.
Kaynakça
Abrevaya, E. (2007). Annelik ve Kadınsılık. Psikanaliz Yazıları, Sayı: 14, Bağlam Yayınları, ss. 23-41.
Abrevaya, E. (2013). Kadınlığın Uzun ve Dolambaçlı Yolu. Bağlam Yayıncılık, ss. 280-309.
Atlas, G. (2021). Seks, Yalanlar ve Psikanaliz. (Nalay Tümay, Çev.). Okuyanus Yayınları, ss. 111-119.
Evans, D. (2019). Lacancı Psikanalize Giriş Sözlüğü. (U. Yener Kara ve T. Sivrikaya, Çev.). Islık Yayınları.
Freud, S. (1999). Sanat ve Edebiyat. (E. Kapkın ve A.T. Kapkın, Çev.). Payel Yayınları.
Freud, S. (2006). Cinsellik Kuramı Üzerine Üç Deneme. (Orijinal eserin yayın tarihi 1905).
Freud, S. (2010). Çocukta Fobinin Analizi: Küçük Hans Vakası. (D. Muradoğlu, Çev.). Say Yayınları. (Orijinal eserin yayın tarihi 1909).
Küey, A. G. (2007). Emziren Anne. Psikanaliz Yazıları. Sayı: 14, Bağlam Yayınları, ss. 43- 48.
Parman, Talat (2007). Annelik Üzerine: Bir Psikanalitik Sözlük Denemesi. Psikanaliz Yazıları, Sayı: 14, Bağlam Yayınları, ss. 15-22.
Welldon, E. (2001). Anne: Melek mi, Yosma mı? Anneliğin İdealleştirilmesi ve Alçaltılması. (S. Kunt Akbaş ve C. Kurultay, Çev.). Ayrıntı Yayınları.
Winnicott, D.W (1994). “Hate in the Counter-Transference”, Journal of Psychotherapy Practice and Research, 3(4), 348-356.